Aklımla düşünüyorum barışı, demokrasiyi illa da savunmalısın diyorum. Yine aklımla hareket ettiğimde Erdoğan diktatörlüğüne son vermek için tüm muhalifler işbirliği yapmalı diyorum. Aklımla düşündüğüm zaman baş çelişkinin AKP faşizmi olduğunu görüyorum. Baş çelişki çözülünce de diğer ikincil çelişkilerin çözülmesine yol açacağını idrak ediyorum. Akıl ile yürütülen siyaset sonuç alır. Sadece duygularla yapılan siyasetin ise sonucu hüsran olur. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Duygularımı aklın önüne aldığımda ise, dün Kürt işadamlarını katlettiren, 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği dönemde içişleri bakanı olan namı diğer Asena Meral ile asla bir araya gelinmemeli diyorum. Sivas katliamında Sivas Belediye Başkanı olan ve faşist sürüleri sokağa sürenlerin başında olan Karamollaoğlu şeriatçısı ile uzak yakın ilişkimiz olamaz diyorum. Yine tekçi zihniyetin ilk temsilcisi, Ağrı, Zilan, Dersim, Koçgiri ve Maraş katliamlarında iktidarda olan CHP’nin demokratlığından şüphe edilmesi gerektiğini, CHP’yi desteklemek ile AKP veya bir başka düzen partisinin desteklenmesinin aynı olduğunu düşünüyorum.
Yine seçilmiş Kürt milletvekillerinin zindanlara tıkıldığı, Belediyelerimize Kayyum atandığı, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova ve Sur’da Kürt halkının diri diri bodrumlara gömüldüğü bir ülkede seçimlere katılmanın akıl karı olmadığını düşünüyorum.
En önemlisi de yine duygularım aklımın önüne çıktığında bana diyor ki; tüm düzen partileri, iktidarı ve muhalefeti ile tek konuda anlaşmışlar. Bu da Kürtlerin parlamentodan dışlanmasıdır. Konulan barajın sadece Kürtler için konulduğunu en iyi bilince çıkaran 24 Haziran erken panik seçimidir. Tüm sistem partileri iki blok etrafında bir araya gelip sıfır baraj ile seçimlere katılırken, HDP ve bileşenleri tek başına yüzde 10 barajı ile baş başa bırakılmıştır.
Yukarda sıraladığım nedenlerden dolayı zaman zaman duygularımın aklımın önüne geçtiğini de gözlemlemekteyim. Biliyorum ki, tüm iyi niyetlerine rağmen yüzbinlerce Kürt ve devrimci-demokrat da benim gibi aklıyla duyguları arasında gidip gelmektedir. Şurası açık; “Cumhur İttifakı” tüm başarı planlarını Kürtlerin ve tüm dışlanmışların temsilcisi gördüğü HDP’nin barajı aşmaması üzerine kurmuş bulunmakta ve bunu gizleme gereği bile duymamaktadır. Peki başını CHP’nin çektiği “Millet İttifakı” ne diye HDP’yi dışladı. Burada bunun nedenlerini tartışmayacağım ama bildiğim bir şey var muhalefeti başarıya taşıyacak tek seçenek HDP’nin barajı aşarak meclise güçlü bir grupla girmesidir.
O zaman muhalefetin ne yapıp edip milletvekilliği seçimlerinde HDP’nin barajı aşması için bazı girişimlerde bulunması gerekmektedir.
Türkiye öyle bir süreçten geçiyor ki; ya tek adam diktatörlüğü gelecek ve ülke ortaçağ karanlığına doğru yol alacaktır. Ya da en azından parlamenter sistemi savunan, tek adamlığı reddeden bir iktidar gelecek ve bir nebze nefes alınabilecektir. Böylesi bıçak sırtı bir durumda duygularımızın değil, aklımızın öne çıkması gerekmektedir.
Elbette tüm bunları söylerken halklarımıza karşı suç işleyenleri bağışlayalım demiyorum. Yine Kürt halkını ve öncü güçlerini yok etmede bir araya gelen iktidar ve muhalefeti de unutalım demiyorum. Ancak ortada somut bir durum var. Ya bize ne; Türkiye ne olursa olsun diyerek sandıkları boykot edeceğiz. Ki bu sadece tek adama yarar. Ya da devrimci, demokrat, sosyalist, Kürt, Türk, Alevi, Sünni bu sistemden zarar gören tüm kesimler bir olup bu zalim tek adam iktidarına son vermek için işbirliği yapacağız.
Muhalefet bilmelidir ki, barajı aşamayan bir HDP, AKP’nin fazladan en az 70 milletvekili kazanmasıdır. Bu fazladan 70 milletvekili de aldığı oy oranı ne olursa olsun AKP’ye meclis çoğunluğu kazandıracaktır. O zaman duygusal olarak ne durumda olursa olsun, siyasetin akıl ile yürütüldüğünü bilen herkes HDP’nin barajı aşması için taşın altına elini koymak durumundadır.
Bu seçimler tarihidir dedik. Tarihidir çünkü; bu seçimler iktidarı ve muhalefeti ile tıpkı Afrin işgalinde olduğu gibi, HDP’nin meclis dışında tutulması konusunda anlaşıp anlaşmadıklarını açığa çıkaracaktır. Bu durum Erdoğan’ın tek adam rejimini sürdürmesinde muhalefetçe bir beis görülüp görülmediğini ortaya çıkaracaktır. Yine böylesi bir tablo ile sonuçlanacak bir seçimden sonra, meclisten dışlanan Kürtler yönlerini dağlara dönerlerse kimsenin söz söylemeye hakkı bulunmamaktadır.
Kürt halkı sistemden dışlanırsa geleceğini kendisi belirleme yoluna girecektir. Bu ise bölgede süren savaşın daha da tırmanmasına yol açacak, on yıllarca sürecek bir bölgesel savaşın fitilini yeniden ateşleyecektir. 40 yıllık özgürlük mücadelesi hiçbir sonuç yaratmadıysa en azından bir ulus bilinci yaratmıştır ve Kürt halkının da bu güneşin altında özgürce yaşama hakkının olduğunu bilince çıkarmıştır. Bu açıdan bölgenin Arap, Fars ve Türk sömürgeci güçleri bilmelidir ki; hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kürt halkı özgürlüğü uğruna ödediği ağır bedellere karşın mücadeleyi sürdürmeye kararlıdır. Herkes hesabını ona göre yapmalıdır.
Bu seçim Kürt halkı ve devrimci, demokratik güçler için bir dönüm noktası olacak. Barışçıl mücadele mi? Silahlı mücadele mi? Özgürlük mü? Ortaçağ karanlığı mı? Ortaya çıkacaktır. Bana sorarsanız ben barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük diyorum hala. Ancak elbirliği ile, iktidar ve muhalefet Kürt halkını siyaset sahnesinden dışlarsa bu fikirlerim elbette değişime uğrayacaktır. Umarım aklıselim galip gelir ve bölgemizi kan gölüne çevirenler veya çevirmek isteyenler elbirliği ile tarihin çöplüğüne süpürülür.