Bugün biraz Kantarma’ya uzanacağız. Kantarma, Alevi inancının kadim ocaklarından biri olan Sinemilli Ocağı‘nın merkez köyü olarak bilinir. Burası sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda Alevi inanç dünyasının önemli mihenk taşlarından biridir. Bu köyde yaşayanlar büyük ölçüde dedelerden oluşur; yani Alevi toplumunun ruhani önderleri burada doğar, büyür ve hizmet eder. Kantarma, Sinemilli Ocağı’na bağlı taliplere yıllardır hizmet vermekte olan bir ocak köyüdür. Aynı zamanda Alevi geleneğinin, sözlü kültürünün ve inanç mirasının bir nevi saklandığı, korunduğu ve gelecek nesillere aktarıldığı yerdir.
Kantarma’nın bu kadar özel ve önemli olmasının en temel sebeplerinden biri de, Alevi değişleri, nefesleri ve deyişlerinin büyük bir kısmının bu köyde yapılan derlemelerden kaynaklanmasıdır. Bugün elimizde bulunan, dilden dile aktarılan birçok nefesin kaynağı Kantarma’da yaşatılan bu kadim gelenektir. Bir anlamda Aleviliğin gizli hazinesi, bu köyde yankılanan nefeslerde, söylenen deyişlerde saklıdır. Bu yönüyle Kantarma, Alevi coğrafyasında yalnızca coğrafi bir merkez değil; aynı zamanda ruhsal ve kültürel bir merkezdir.

Geçtiğimiz günlerde, bu kutsal mekânın bir evladı olan Abuzer Erdoğan, aramızdan ayrıldı. Kendisi, Sinemilli Ocağı’nın mürşit kapısı olan Ağuçan Ocağı evlatlarındandı. Bu yönüyle, Alevi inanç sistemindeki mürşitlik, pirlik ve rehberlik sıralamasında önemli bir yere sahipti. Ağuçan pîrleri, Sinemilli Ocağı içerisinde mürşitlik görevini üstlenen, topluma rehberlik eden, yol gösteren isimlerdir. Abuzer Dede de bu pîrlerimizden biriydi. Yaşamını Kantarma’da sürdürmekte ve burada mürşitlik hizmetini yürütmekteydi. Bu yönüyle, sadece bir köy büyüğü değil; aynı zamanda bir inanç önderi, bir gönül insanı ve bir hak yolcusu idi.
Hak ile hakikat idi…
Mersin’den, doğup büyüdüğü ve bağlılığını hiç yitirmediği Kantarma Köyü’ne yolcu edildi. Bu yolculuk, yalnızca bir bedensel yolculuk değil; aynı zamanda bir Hakk’a yürüyüş, bir sonsuzluğa kavuşma devriyede yeniden doğuş anlamı taşır. Abuzer Dede de bu döngüde, yurduna dönmüştür.
Onun mütevazı kişiliğini bilenler, tanıyanlar çok iyi bilir: hiçbir zaman gösterişin, yüceltilmenin peşinde olmadı. Hep yolun gereğini yaptı. Bu anlamda, bir hatıramı paylaşmak istiyorum. Unutmadığım bir konuşması var: Büyük Mehmet Yüksel Dede’nin Hakk’a uğurlanma töreninde, Abuzer Dede’nin yaptığı konuşma hâlâ kulaklarımda. O konuşmasında şöyle diyordu: “Evet, Mehmet Yüksel Sinemilli pîriydi ama o benim talibimdi. O talibim geldi, beni geçti ve benim mürşidim oldu.”
Bu söz, Alevi öğretisinin ne kadar derin, ne kadar erdemli bir düşünce sistemine dayandığını gösteren önemli bir örnektir. Abuzer Dede, büyük bir tevazu ile kendi talibini, kendi mürşidi olarak kabul etmiş ve onu aynı saygıyla Hakk’a uğurlamıştır.

Bugün Alevi toplumu içinde zaman zaman “kim hangi dede, neresi hangi ocak, kim daha yetkili” gibi kimlik tartışmaları yapılırken; Abuzer Dede’nin bu yaklaşımı, Ali felsefesinin ne kadar köklü, ne kadar yüce ve birleştirici bir şekilde bu coğrafyada yaşadığını ve yaşatıldığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
Yaşayan Aleviliğin güzel bir temsilcisi, artık aramızda değil. Bizler uzağız, talipleri uzakta. Ama gönlümüz onunla. Mersin’den Elbistan’a doğru yol aldı şimdi Kantarma’da. Diliyorum ki; devr-i daim olsun, hizmetleri Hakk katında kabul olsun. Her gittiğimizde kolunu kanadını etrafımıza dolayan, bizleri koruyan, kollayan, destekleyen bir gönül eri oldu. Bizim üzerimizde emeği büyük.
Bu vesileyle bir kez daha diyorum ki:
Devr-i daim olsun pîr’im. Uğurlar olsun Abuzer Dede.