HBVAKV Datça Şubesi’nin düzenlediği, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Datça Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirdiği 11. Hızır Şah etkinliğinin ‘Hacı Bektaş Veli’ konulu öykü ve şiir yarışmasının kazananları belli oldu. Kazananlara ödülleri törenle verildi.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) Datça Şubesi’nin düzenlediği, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Datça Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirdiği 11. Hızır Şah etkinliğinin ‘Hacı Bektaş Veli’ konulu öykü ve şiir yarışmasının kazananları belli oldu. Kazananlara ödülleri törenle verildi.
HBVAKV Datça Şubesi tarafından düzenlenen törene Prof.Dr. Bedriye Boyraz, Doç. Dr. Ali Abbas Çınar, şiir dalı seçici üyesi Özgür Mutlu ve Datça halkı katılım gösterdi.
“SEVGİ, İYİLİK, KARDEŞLİK İÇEREN BİR YARIŞMA”
Ödül töreninde katılımcılara hitap eden HBVAKV Datça Şube Başkanı Murat Yıldırım şunları dile getirdi:
“Bugün Türkiye genelinde ormanlarımız yanıyor, içimiz gidiyor. Bu etkinliği iptal etmek istedik fakat geçen sene de bir şiir ve öykü yarışmasını yapamadığımızdan dolayı bunu burada yapacağız. Etkinliğimiz bu ayın 28’inde başladı. Dün lokma ve Dilek tepesine çıkılması ile açılışı yaptık. Dün akşamda cemevimizde cem ve dua yaptık. Bu pandemi, yangınlar, bu zulümler bir daha başımıza gelmesin. Bu anlamda gerçekten içimiz gidiyor, gerçekten canımız yanıyor. Geçen sene yapamadığımız öykü yarışmasını burada yapacağız. UNESCO 2021 yılını Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran yılı ilan etti. Buda yarışmamıza ayrıca bir anlam katmış oldu diye düşünüyorum. Zira sevgi, iyilik, kardeşlik güzellik gibi temaları işleyen özellikle edebiyat gibi bir dalda yapılmış olan bu yarışmanın ödülüne denk gelmesi de ayrıca sevindirici.”
“GELECEK KOLAY OLMAYACAK”
konuşmanın ardından öykü ve şiir yarışmasının seçici kurulu tanıtıldıktan sonra ilk konuşmayı şiir dalı seçici üyesi Yazar Özgür Mutlu yaptı. Mutlu konuşmasında; “Tüm dünyadaki pandemi nedeniyle bir yıl gecikmeli olarak toplantıyı gerçekleştiriyoruz. içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız felaketler açık ya da örtülü baskıcı yönetimler teknolojinin de hızlı muazzam artışı ve tüm bunların toplumsal yaşamı değiştirip dönüştürmesine bizzat tanıklık ediyoruz. Pandemi nedeniyle evlerine kapanmış insanlar, boşalan sokaklar, dünyanın her yerinde süren savaşlar, çatışmalar, plastik botlarda can veren insanlar ve son olarak küresel ısınmanın etkileri, orman yangınları ve kuraklık bize geleceğin kolay olmayacağını hissettiriyor.
Şimdiden tüm bu olumsuz şartlar altında 2020-2021 yılı UNESCO tarafından Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran yılı olarak ilan edildi. Yarattıkları Anadolu hümanizmasıyla duygu ve düşünce dünyamıza sirayet eden bu şahsiyetler insanı, evrenin ve doğanın bütünlüğünü sevgiyi her daim ön planda tutmuşlardır, en önemlisi varlık üzerine düşünmüşlerdi. Kendini ve evreni anlama çabasını insanın en önemli sorunsalı olduğunu ortaya koydu. Belki şu anda bizim de yapmamız gereken bu doğayla, dünyayla, doğayla dünyayla birbirimizle olan ilişkimizi gözden geçirmeli, varlığımızla neyi temsil ettiğimizi bu teknoloji çağında nerede hata yaptığımızı düşünmeli, hatta hakça kardeşçe, doğayla uyumlu bir yaşam inşa etmek içinde nasıl hareket etmemiz gerektiğini düşünmeliyiz” dedi.
“700 YIL BOYUNCA BU ANLAMDA FİKİR ÜRETEN BAŞKA İNSANLAR OLMADI”
Doç.Dr. Ali Abbas Çınar ise şunları ifade etti:
“2021 yılı Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran yılı ilan edildi. Bunların önemi çok büyük Anadolu Rönesans’ının en büyük etkisini 13. yüzyıl da bu coğrafyada yaşattılar. Mevlâna ile birlikte bu dört şahıs başlı başına birer ekoldür, birer okuldur. Ve okulun devamı 700 yüzyıl boyunca bugüne kadar gelmiştir, dayanmıştır. 700 yıl boyunca başka bu anlamda fikir üreten, aydınlatan başka insanlar olmadı, bu anlamda geniş çerçevede etki bırakan insanlar olmadı. Bunlar kimlerdir Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Mevlâna. Tabii ki bir şair yazar düşünür olmasa da yapıp ettikleriyle, örgütlenme biçimi ile Ahi Evran bu Anadolu aydınlanmasının en büyük öncüleri olarak her zaman yer aldılar. Bundan dolayı onların açtığı bu yolda az bir insanla da olsa bu aydınlanma yolunda görmekteyiz. Ben tanrıyım ya da tanrı bende diyor.
Burada hani belli bir mezhebin tarikatın vs. propagandasını yapmak veya savunuculuğu yapmak gibi derdim de yok, ama Yunus’un Allah’ı farklı Yunus’un Allah’ı cezalandırıcı değil, cehenneme gönderici de hiç değil. Böyle bir şey yok sadece seven, sadece adalete, merhamete, güzelliğe, huzura varmak olan barışa erdiren bir Allah. Ben tanrıyım ya da tanrı ben de. Çünkü ister Kuranı Kerim de olsun, ister İncil’de olsun, hemen hepsinde de tanrının insan suretinde kendini var etti ve ona can verdiği söylenir değil mi? Canı nefes verdiği, insana nefes sevdiği, nefesinden verdiği söylenir. Dolayısıyla Yunus’un başka bir mırrasında da geçer ete kemiğe büründüm Yunus gibi göründüm yani ben Allah’ın Yunus’un suretinde ortaya çıktım diyor.”
“HACI BEKTAŞ VELİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR SAĞ CENAH TARAFINDAN YAPILMIŞ”
Törende son olarak Prof.Dr.Bedriye Boyraz söz alarak şunları aktardı:
“Hacı Bektaş Veli tabii ki çok önemli bir figür, önemli bir düşünür, her anlamıyla çok önemli. Buraya gelirken bir tarama yaptım, bir çalışma yaptım. Fakat şöyle ilginç ilginç bir şey gördüm. İlginç değil aslında şaşırmadım Hacı Bektaş Veli ile ilgili yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu tırnak içinde daha böyle nasıl ifade edeyim sağ cenah tarafından yapıldığını, akademik çalışmaları demek istiyorum tabii ki akademik çalışmalar daha böyle sağcı olarak bilinen üniversitelerde yayın evlerinde dergilerde, daha çok yapılan çalışmalar.
Buda aslında ne anlama geliyor şöyle düşündüm tabii ki bunu tartışabiliriz konuşabiliriz, yanılıyor da olabilirim. Bu ayrıntılı bir çalışma, araştırma değil ama aslında biz Alevilerin böyle dilimizden düşmüyor. Asıl olarak o kadar da demek ki önem vermiyormuşuz, biraz böyle bir şeyde düşünmedim değil. Çünkü Alevi kurumları gerçekten çok önemli şeyler yaptılar. Genel olarak hem Türkiye’de hem Avrupa’da çok önemli roller üstlendiler, herkes çok büyük fedakarlıklar yaptı, çocuklarını boğazından keserek birtakım şeyler yapıldı. Binalar yapıldı falan ilk ben cemevine gittiğimde Ankara Dikmen ‘deki Hacı Bektaş Veli Vakfına gitmiştim ilk doktoramı orada bitirmiştim. Bir araştırma için gitmiştim vakfa girerken ağlamıştım. Yani bizim böyle bir mekânımız olacak mıydı diye.
“ALEVİ ÇALIŞMLARI ALEVİLER TARAFINDAN YAPILMALI”
Alevi çalışmalarının Aleviler tarafından, Alevi toplumunun içinden yapılması gerçekten çok kıymetli. Çünkü daha önceki yapılan çalışmalar teolojisinin inancını doğru okuyamadıklarını, doğru anlamadıklarını çok net bir şekilde gördük. Bu nedenle artık bu akademi çalışmaları mesela hani benim içimden şöyle bir şey geçiyor. Artık böyle şeyler yapılmaktansa hani böyle festivaller tamam yapılsın önemli, güzel ama onun yerine bir çocuğa burs verip Hacı Bektaş Veli ile ilgili bir doktora tezi yaptırmak çok kıymetli. Ya da bir film ya da bir belgesel uluslararası dünyada ancak böyle var olabiliriz. Bunlar çok önemli ve ben Murat Bey’in bunları dikkate alacağından eminim onun dışında Hacı Bektaş Veli sıkça Alevi toplumunda söylenen şu anda hemen aklıma gelen sözlerin var onlarla ilgili biraz konuşmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”. Biliyorsunuz mesela genel olarak Alevi örgütlerine baktığımızda akademik boyutuyla herhalde en mesafeli Alevi olan Alevi örgütleri olduğunu söylemek mümkün. Yani bunda şunu kastetmiyorum yani akademisyeni çağırıp konuşma yaptırtmak mesele değil, mesele şu Alevi örgütlerinin yönetiminin oluşumunu akademik uzmanlıklar doğrultusunda oluşturmak, politikayı uzmanlıklar doğrusunda oluşturmak, öncelikleri ona göre belirlemek. Çünkü çok sınırlı kaynaklar var. Bu kaynaklar çok yoksul Alevi toplumun cebinden çıkan kaynaklar. Çünkü devlet bize bir yardımda bulunmuyor, biliyoruz, bunu en verimli şekilde kullanmak gerekiyor. Bununla ilgili akademiden ama bu söylediklerin tabii ki hakikaten buraya değil, yani genel olarak Alevi toplu örgütlerine söylüyorum. Başka yerlerde de söylediğim için rahatlıkla söyleyebilirim.”
“ALEVİLİK BİTİMSİZ, SÜREKLİ BİR YOL”
Alevilik inancında kadının yerine değinen Boyraz sözlerine şu şekilde devam etti:
“Alevi örgütlerinde genel olarak hani kadını biraz mikroskopla falan aramak gerekiyor. Kadın yönetici bulmak için bu anlamda da yani sadece Alevi örgütlerde değil, Alevi toplumunda da henüz toplumsal hayatında da henüz kadın erkek eşitliğinin olduğunu iddia edemeyiz. Elbette içinde yaşadığımız Sünni toplumdan daha iyi durumdalar ama mesela Aleviler kız çocuklarını maddi imkanları el veriyorsa okutuyorlar bunla ilgili bir sorun yok. Ama mal bölüşümü konusunda hala çok ciddi sorunlar var. Yani bu kadın erkek eşitliği meselesi de aslında birçok yerde çok anlattım ama geleneksel olarak Alevi toplumunda böyle bir iddia yoktu. Köylerde kimse biz de kadın erkek eşittir demiyordu ne zaman metropollere göç başladı, kente geldiler kenti ayrımcılıklarla karşılaştılar ve orada mum söndü hikayesine karşı kendilerini savunmak için biz de can var dediler. Kadın erkek yok, inanç bu zemini sağlıyor bu doğru ama bu gerçekten eşit olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu anlamda da kendimizi biraz sorgulamamız gerekiyor, bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Elbette biraz önce hocamın da sözünü ettiği hani Bâtınîlik meselesinin de çok önemsiyorum Alevi toplumunun daha doğrusu bu modern Alevi, bu kentleşen ve modernleşme modernleşen modern hayata uyum sağlamaya çalışan Alevi toplumu Aleviliği sonradan öğrendi.
Çünkü kente göç ettikten sonra Alevilikle ilgili bütün bağlarını kopardı ve kentte tutunmaya çalıştı ve suni toplum tarafından kabul edileceğini zannetti ama baktılar ki ne yapsalar özellikle Sivas katliamıyla birlikte tekrar kendi inançlarına sarılmaya başladılar. Çünkü Alevilik bir yol ve bitimsiz bir yol. Hiçbir zaman Aleviliği öğrendiğimizi iddia edemeyiz, söyleyemeyiz. Alevilik öğrenerek, tüketilebilecek ya da sonuna girecek ya da Alevi uzmanı diye bir şey olamaz. Bazı konuları çalışabiliriz, tarih çalışabiliriz, öğrenebiliriz ama yol başka bir şey, inanç başka bir şey ve bitecek bir şey değil. Bir şey öğrendiğinizi zannedersiniz sonra ertesi gün bir bakarsınız ki aslında öyle değilmiş. Çünkü sürekli sonu olmayan bir yol ve sürekli öğreneceğinizi bire bir öğreniyorsunuz ama burada mesele bu yöntemi kavramak, bunun bir yol olduğunu onu kavradıktan sonra herkes kendi kabına göre alır. Ne kadar öğrendiğimiz ne kadar aldığımız, başka bir şey.”
PİRHA/MUĞLA