Alevi Bektaşi Federasyonu’nun önceki başkanlarından Yazar Ali Balkız, Hacı Bektaş Veli Dergahı’na ‘külliye’ tabelası asılmasına sert tepki gösterdi. Balkız, “Aleviliğin kalbine vurulmuş bir bıçak darbesidir o pano. Bu bir asimilasyon faaliyetidir. O dergah bir öğretinin merkezidir, Serçeşmedir. O panoyu Aleviler oradan indirmelidir” dedi.
Alev Bektaşi Federasyonu (ABF) önceki başkanlarından Yazar Ali Balkız, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Hacı Bektaş Veli Dergahı’na ‘külliye’ tabelası asılmasını gündeme taşıdı.
Konuya ilişkin PİRHA’ya konuşan Balkız, külliye isminin camiyi esas alan yerleşkelere verildiğini belirterek, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın Alevi yurttaşların inancında önemli bir merkez olduğunu ve bu yapılanın bir asimilasyon faaliyeti olduğunu ifade etti. Balkız, Alevi kurumlarına seslenerek o tabelanın oradan indirilmesi için gerekeni yapmalarını istedi.
“BU BİR ASİMİLASYON FAALİYETİDİR”
Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi anma etkinlikleri sırasında Alevi kurumların ve yurttaşların ‘Dergahlarımızı istiyoruz’ diyerek kente üç koldan yürüyüş yapmasının önemli bir eylem olduğunu ifade eden Ali Balkız yürüyüş sonrası tanık olduklarını şu şekilde anlattı:
“Yapılan yürüyüş sonrasında ilk avluya girdiğimizde ikinci avluya girebileceğimiz duvarın üzerinde ilginç bir pano gördüm. O panonun üzerinde UNESCO’nun 2021 yılını Hacı Bektaş-ı Veli yılı ilan etmiş olması nedeniyle bir pano asılmış ve bu panoda bu yerleşkenin adına ‘külliye’ denmiş. Bu külliye sözü çok dikkatimi çekti. O panonun birkaç poz fotoğrafını çektim hemen. Kamuoyunda yayınladım. Külliye ne demek? Dergah ne demek? Bu sözcüklerin anlamlarını da, sözlük anlamlarını da açıklayarak kendi sosyal medya hesabımda paylaştım. Konu kamuoyuna mal oldu. Paylaşımımda son cümlem şuydu: Bu bir asimilasyon faaliyetidir, o panoyu Aleviler oradan indirirler.”
“O DERGAH, BİR ÖĞRETİNİN MERKEZİDİR, SERÇEŞMEDİR”
Hacı Bektaş Veli Dergahı’ının 700 yıllık bir dergah olduğunu belirterek dergahın tarihinden bahseden Balkız sözlerine şu şekilde devam etti:
“Orası Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin sandukasının olduğu bir yer. Ardıllarının mezarlarının olduğu bir yer. Bir öğretinin merkezi, Serçeşme. Aleviler için Kabe niteliğinde bir yer. Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin, ‘Hararet nardadır, sacda değil/ Keramet hırkada taçta değil/ Her ne arar isen kendinde ara/ Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değil’ dediği yerdir orası.Bu anlamda da Alevilerin Kabe’si niteliğindedir. Varlığını bütün yüzyıllar boyunca sürdüren Balım Sultan sonrası ve Çelebi Ailesi -bugünkü Ulusoyların da soyundan geldikleri iddia edilir, öyle bilinir, tarihsel bir gerçekliktir bu- 700 yıldır o dergah oradadır. Bundan aşağı yukarı 105 yıl önce Osmanlı Padişahı II. Mahmut o yerleşkenin, dergahın içerisine bir cami yaptırıyor. 1826 yılında. O yıllar aynı zamanda Anadolu’da Alevilere yönelik katliamların yapıldığı yıllardır. Yeniçeri Ocağı’nın lağvedildiği, İstanbul’da ve Türkiye’nin her yerinde birçok Alevi Dergahı’nın yağmalandığı, yakıldığı, ormanların ateşe verilerek orman içerisindeki yeni yeniçerilerin ateş çemberi içerisine alınıp yakıldığı yıllardır. Hacı Bektaş’ın payına düşen de, dergahın payına düşen de oraya bir camidir ve oraya bir Sünni Nakşibendi Şeyhi’nin Postnişin olarak atanması yıllarıdır.”
“ORAYA KÜLLİYE DEMEK IŞİD ZİHNİYETİDİR”
Külliyenin sözlük anlamının, camiyi merkez alarak oluşturulan yapıların tümü olduğunu söyleyen Balkız; “Günümüze geldiğimizde Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin birleştirici, buluşturucu, sevecen, bilimden yana sözleri şudur: ‘Milletleri ayıplamayınız’, ‘Kadınları okutunuz’, ‘İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır’ ve benzeri… Hiç eskimeyen, güncelliğini, geçerliliğini yüzyıllar sonra bile koruyan bir öğretinin çağımızın kaoslarla, savaşlarla dolu, anlaşmazlıklarla dolu, dinlerin, mezheplerin, milliyetlerin birbirlerini yediği bu dünyada bu felsefenin dile getirilmesi, bu sözlerin yinelenmesi genç kuşaklara aktarılması, yaygınlaştırılması anlamında çok önemlidir. Orada o külliye sözcüğünü gördüğüm zaman ben çok üzüldüm. Büyük bir saldırıdır bu. Büyük bir densizlik, büyük bir terbiyesizlik, büyük bir insanlığa sığmayan, inandıkları dine dahi sığmayan bir saldırıdır. Hançerle vurulmuş bir darbe gibi saldırıdır. IŞİD’in bir anlamda Türkiye’de bugünün koşullarında bu haliyle hortlamış, tezahür etmiş halidir.
“KÜLLİYE, CAMİYİ MERKEZE ALAN YERİN ADIDIR”
Niye oraya külliye diyorlar? Külliye nedir? Sözlük anlamına göre, külliye demek büyük bir caminin etrafında oluşmuş olan, o camiyi merkez alarak çevresinde oluşmuş olan aşhane, yemekhane, yatakhane, ibadethane, tekke, zaviye, sübyan mektebi, sebil ve benzeri yapıların çevreye yerleştirildiği alana verilen addır. Hacı Bektaş Veli Dergahı’na külliye denilmiş. Oysa ki orası külliye değildir. Yani cami daha orada 105 yıldan bugüne orada. Ancak hiçbir zaman oraya külliye denmiş değil. Aleviler o camiye herhangi bir söz söylememişlerdir. Bu cami burada ne arıyor dememişlerdir. Sünni komşuları, Sünni arkadaşları gelip orada 105 yıldır ibadetlerini yapmaktadırlar. Ama şöyle bir farkla tabi. Onlar beş vakit namaz seslerine binaen oraya gelip ibadetlerini yapıyorlar. Aleviler de oraya müze statüsü konulduğu için resmi kayıtlarda Dergah olmadığı için bir müzeye girer gibi bilet alarak giriyorlardı ve sadece mesai saatleri dâhilinde girebiliyorlar. Orası ne zaman müze oldu? 1963 yılında, İsmet İnönü’nün Başbakanlığı, Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda. Ne zamandan beri kapalıydı? Cumhuriyetin ilk yıllarında tekke ve zaviyelerin kapatılması tarihinden bu yana ama Sünnilerin sahiplendiği tekkeler, zaviyeler tam anlamı ile kapanmadı hiçbir zaman. Sonrasında yavaş yavaş da tekrar açıldılar. Hacı Bektaş Veli Dergahı’da müze statüsü ile yeni bir kimliğe büründü ama asla külliye olmadı.”
“ÖNCE ADINI DEĞİŞTİRECEKLER SONRA İÇERİĞİNİ”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2015 yılında bir üniversite açılışında külliye kelimesini kullandığını ve o günden sonra bu ismin yaygınlaştığını hatırlatan Balkız şunları kaydetti:
“Burada ilginç olan nokta şu, camiyi ana unsur olarak kabul ediyorlar. Be hey aptal, gözü kör olasıcalar, hatırlamaktan, geriye dönüp ne olduyu merak edecek kadar bir akıldan mahrum kalan sizler o dergahın 700 yılını yok sayıyorsunuz. Bütün Türkiye’ye, bütün dünyaya ilim saçan bir öğretinin merkezi olduğu gerçeğini yok sayıyorsunuz. Oraya caminin esas alındığı külliye adını takıyorsunuz. Külliye nedir? Osmanlı’da külliye, İslam’da külliye, Cumhuriyet de külliye ve Tayyip Erdoğan’da külliye. Tayyip Erdoğan 2015’te Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin temel atma ve açılışı sırasından artık bundan sonra üniversiteler külliyedir dedi. Üniversitelere külliye dedi. O tarihten bu yana da külliye kullanılır oldu. Oysaki adı kampüstü ya da Türkçe anlamıyla yerleşkedir. Kampüs Fransızca, külliye Arapça Türkçede ise yerleşkedir. Önce adını değiştirdi daha sonra içeriğini değiştirecek. Dergahın adını değiştiriyor külliye yapıyor. Orada Aleviliğe ilişkin, Bektaşiliğe ilişkin, bu felsefeye ilişkin ne varsa bin bir türlü şey var. Bir şeyi, bir kimseyi, bir olguyu olduğu kimliğinden başka bir kimliğe dönüştürmek istiyorsanız önce adıyla başlamanız gerekiyor. Önce adını değiştirecek daha sonra içeriğini değiştirecek.
Alevi köylerine neden cami yapıyorlar? Aleviler camiye gidip namaz mı kılıyorlar? Hayır. Ama alıştırmak için yapıyorlar. Çocuklar ezan sesleriyle uyusunlar, uyansınlar diye. Belki gelecekte camiye giderler diye. Zorunlu din dersleri ile çocuklarımızı hiç hayatlarında uygulamayacakları, onunla barışmayacakları, içselleştirmeyecekleri islamın kurallarını, imanın kurallarını hem de tatbiki olarak öğretiyorlar. İnanan inanmayan herkese yapıyorlar bunu. Güya bu ülkede laiklik var. Bir de Alevilik Bektaşiliği eklemişler. Onu da islamın bir meşrebi olarak tanımlıyorlar. Bizim ‘dört kapı kırk makam’ öğretimizi almışlar güya orada kapılardan birinin cihada inanmak olduğunu söylüyorlar. Yani halife çıkacak cihata çağıracak bizim Alevi çocukları da ellerine silah alacak gavura karşı savaşa gidecekler öyle mi?”
“ALEVİLER O PANOYU ORADAN İNDİRMELİ”
Balkız son olarak şunları aktardı:
“Bu bir asimilasyon politikası, bu bir ötekileştirme, hiç sayma, yok sayma politikasıdır. Bunun bir göstergesidir. Aleviliğin kalbine vurulmuş bir bıçak darbesidir o pano. O panoyu oradan Aleviler indirir, indirecektir. Bekleyeceğim uygun bir zamanda ben gideceğim o panoyu oradan alacağım. Buyurun Kaymakam Bey bu sizin diye teslim edeceğim. Başka çare yok. Ben bunu fotoğrafladığım zaman, etkinliklerin ilk günü oradaki Alevi kurumları ile de kurum başkanları ile de paylaştım. Konuştum, bu konuyu biliyorlar. Onların da bunu kendilerine görev yapacaklarını düşünüyorum.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA