‘Bir devlete zimmetlenmek’ olarak vatandaşlık, görece eski zamanlarda ortaya çıkmıştır. Antik Yunan siteleri bu deneyimin ilk mekânlarıydı. Erkek ve zengin olmak gibi özel kriterlerle tanımlandığı için ayrıcalıklı bir statüye ve site nüfusunun küçük bir kesimine işaret etse de, bir devlete ait olma deneyimi açısından dikkate değerdi.
Kuşkusuz vatandaşlığın kurumsallaşması modern zamanlarda mümkün olmuştur. Modernizm, devlete zimmetlenmiş bireyler arasında eşitlik sağlama iddiasını temel alan yeni bir vatandaşlık hukuku inşa etmiştir. Bu yeni vatandaşlık kapitalizmin ve onun siyasal organizasyonları olan ulus devletlerin en önemli niteliklerinden birisi olmuştur.
Ulus devletler, korunaklı sınırları içinde ve ulusun kimliğini yansıtacak şekilde bayrağı, ulusal marşı, para birimi ve diğer kurumları olan siyasal birimler olarak oluşmuşlardır. Bu siyasal birimlerde “vatandaş” olmak özel bir durumdu. Zira dünyanın, ulus devletler arasında paylaştırıldığı zamanlarda bir devlete zimmetli olmak bir tür korunma imkânı sağlıyordu. Tersinden okunduğunda hiçbir yere ait olamamak güvencesiz olmak anlamına geliyordu. Bu yüzden herkes kaçınılamaz olarak bir devlete zimmetleniyordu. Bu durum vatandaşlığı, adeta kutsal bir ulusal simgeye dönüştürmüştü. Vatandaşlığa girmek veya vatandaşlıktan çıkarılmak bireyin bütün hayatını değiştirebilecek bir gelişmeydi.
Modernleşme süreci boyunca ulus devletlerin her biri kendine özgü bir “vatandaşlık yasası” inşa etmişti. Bu yasalar, vatandaşlığa kimlerin alınabileceğini veya alınmayacağını net şekilde belirliyordu. Vatandaşlığa alınmak, bireyin mutlaka bazı kamusal desteklere ulaşması anlamına gelirken vatandaşlıktan çıkarma, bireyin mülkiyet haklarını da kaybetmesi demekti. Bu yüzden modern devletlerin vatandaşlık yasaları kamusal destekler kadar büyük bir mülksüzleştirme potansiyeli de taşıyorlardı.
Deneyimlerin de gösterdiği gibi modern vatandaşlık, aynı ulusun bireylerini eşit hale getirmedi. Sembolik eşitlik sadece görünür bir işlev gördü. Fakat yine de o zamanlardan beri “birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz şu günlerde” diye başlayan söylemlerin muhatabı her zaman ‘vatandaşlar’ oldu. Bu söylem, modern elitlerin işlerini kolaylaştıran bir işlev gördü.
Küreselleşme, modern dünyanın vatandaşlık hukukunda dersin değişimlerin gerçekleşmesine yol açmıştır. Bugün artık hiç olmadığı kadar iletişim ve erişim imkânlarının gelişmesi ile sermayenin dolaşımı kolaylaşmış ve hızlanmıştır. Bu sürecin anahtar kelimesi ise piyasadır. Artık her şey piyasanın huzuru ve/veya tedirginliğiyle ölçülmektedir. Her şeyin satılabildiği bir mecra olarak piyasa, modern devletlerin kamu hizmetleriyle ilgili kurumsal yapılarını bile artık sermayenin birer yatırım nesnelerine dönüşmüştür.
Modern zamanların kutsalı sayılan vatandaşlık da bütün diğer kurumsal yapılar gibi bu süreçten etkilenmiştir. Ulus devletin adeta üzerine titrediği vatandaşlık şimdi artık bir miktar parayla satın alınabilecek bir nesneye dönüşmüş görünüyor. Hükümetler, ithal vatandaşlığın asgari tarifelerini belirliyorlar. Hatta görece serbest dolaşma imkânı veren bir devletin vatandaşı olmak için çabalar bu alanda ciddi bir sektörün ortaya çıkmasını da sağlamış görünüyor.
Herkesin bir devlete zimmetlendiği zamanlardan, zimmetin satın alındığı/satıldığı zamanlara geçmiş bulunuyoruz. Türkiye bu yeni eğilimin elini hızlı tutan örneklerinden birisidir. Daha önce en az 250 bin dolar tutarında ev alarak veya en az 500 bin dolar tutarında sabit sermaye yatırımı yapan ‘yabancı’lara vatandaşlık veren düzenleme kapsamında 2018-2021 arasında üç yıl içinde 7 bin 312 yabancı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını alabilmişti. Geçtiğimiz hafta Türk Vatandaşlığı Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte yapılan bazı değişikliklerle vatandaşlığa giriş çok daha kolaylaştırıldı. Artık en az 500 bin Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında mevduatı üç yıl tutma şartıyla Türkiye’de faaliyet gösteren bankalara yatırdığı BDDK tarafından tespit edilen ‘yabancı’ kişilere vatandaşlık verilebilecektir. Bu düzenlemenin etkilerini önümüzdeki dönemde göreceğiz ve sanırım birkaç yıl içinde modern kutsalların silinen izlerini ve yeni vatandaş demografisini tartışacağız.
Şükrü Aslan