Ali Kenanoğlu Evrensel gazetesindeki köşesinde Ortaca katliamını ve Terolar’ı yazdı…
Muğla’nın Ortaca ilçesindeki Alevilere yönelik 5 Haziran 1966 yılında gerçekleştirilen katliamın 50. yılını geride bıraktık. Belki de unutulan yüzlerce Alevi katliamından birisidir Ortaca Katliamı.
Ortaca Katliamı’nda Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı, iktidarda Adalet Partisi, başbakanlık koltuğunda Süleyman Demirel oturuyordu.
İkinci dünya savaşında vergisini ödemeyen azınlıkları çalıştırmak amacı ile Muğla Dalaman’da bir “azınlık kampı” kurulması planlanır ve yapımına başlanır. Bu bölge yerleşik durumda olan Tahtacıların (Türkmen Alevi) elinde bulunmaktaydı. Devlet tahtacıları yakında bulunan başka bir tahtacı köyüne Fevziye’ye yerleştirir. Buradan da eski Oritenya mevkine göç ettirir.
O zamanlar bataklık olan bu yer Tahtacı Aleviler tarafından kurutulur ve bayındır hale getirilir. İşte Ortaca’da böylece kurulmuş olur.
1960 yılında devlet Alevi olan Fevziye köyüne yakın olan bir bölgeyi Nurcu Sünnilerin bulunduğu Kızılyurt (günümüzde Güzelyurt) köyünün Nurcu Sünni olan ağasına verir ve kargaşanın temeli atılır. Nurcu Sünnilerinde yine buraya bir göç politikasıyla getirildiği bilinmektedir.
1962 yılında Fevziye köyünden bir adam ve eşi odun toplamak amacı ile Kızılyurt’a verilen bu bölgenin yakınlarındaki ormanlık araziye girer. Bunu gören 5 Sünni, “Alevilerin namusu olmaz” cevabı ile arkalarından giderler. Adamı tutup bir ağaca bağlar ve eşine gözlerinin önünde tecavüz ederler. Daha sonra adamı bırakıp kaçarlar. Adam ve eşi köye dönünce durumu anlatır ve adam toplarlar. Aleviler ağanın mekanını basar. Buna çok sinirlenen Sünniler bir gün Dalaman Çayı kenarında pamuk toplayan kadın ve çocukları katlederler. Sinirleri yatışmayan sünniler yeşil bayrak altında adam toplamaya başlarlar ve 16 Sünni köyü birleşerek yaklaşık 700 kişilik silahlı adam toplanır. “Bu topraklar bizimdir, Tahtacılar dağınıza gidin” ,”Bir Tahtacı öldüren cennetliktir” sözleriyle Ortaca merkezine yürümeye başlarlar. Önlerine hiç bir güvenlik kuvveti çıkmaz ve merkeze varırlar. İçinde Alevilerin bulunduğu bir sinemayı basar ve burada 2 kadına tecavüz ederler. Kaçmayı başaran Aleviler kurtulur. Sinema, sahibi ile birlikte yakılır.
Bununla iflah olmayan Sünniler belediye binasını basar. Ortacanın ilk belediye başkanı ve bir Alevi olan Ziya Çavuş’u makamında yakalar ve uzun olan saç ve sakalını keserler. Bir kağıda imza attırarak makamından indirir ve yerine kendi aralarından bir Sünniyi yerleştirirler. Bu olaydan sonra Ortaca asla bir Aleviyi belediye başkanı seçmeye cesaret edemez.
Tüm Alevi katliamlarında olduğu gibi bu katliamda da devlet katliama göz yumarak destek vermiştir. Ortacayı basan 700 kişinin nereden silah bulduğu, hiçbirinin okuma yazması yokken belediye başkanına nasıl bir sözleşme hazırlatıp imzalattıkları, Kızılyurt’la Ortaca merkez arasındaki 10 km’lik yolu giderken hiçbir askeri güvenlik kuvveti tarafından durdurulmamaları ve belediye binasına yaya olarak 2 dakika uzaklıktaki jandarma karakolunun olaydan 2 saat sonra kuvvet göndermesi Devletin olaya yaklaşımını özetlemektedir.
Aleviler o zamanın Ortaca’sında çoğunlukta belediye başkanlarını seçmişler ve Ortaca’daki ticari faliyetlerin % 80’nini kontrolleri altında tutmaktadırlar. Manifaturacı-sinemacı-bakkal-toptancı-kereste atölyesi ve kereste ticareti gibi ticari faliyetler Alevilerin kontrolündeydi. Bu olaydan sonra Alevi esnafların çoğu İzmir’e göçtüler. Alevilerden boşalan ticari alanları Sünniler doldurdu. Ticari alandan geri çekilen Aleviler bir ucu Dereköy bir ucu Çaylı mahallesi bir ucu Karaburun olan 40 bin dekar çiftliği satarak ekonomik olarak gerilediler.
Ortaca Katliamı hazırlanışı, uygulanması, neden sonuç ilişkileri bakımından diğer Alevi katliamlarının aynısı olarak gözükmektedir.
Ortaca Katliamı’nın Alevi yaşam alanına Sünni bir topluluğun yerleştirilmesi ile başlayan gerginliğin yol açtığı bir katliam olduğunu da gözlemlediğimizde günümüzdeki Maraş’ta yapılmakta olan AFAD kampına neden karşı çıktığımız daha iyi anlaşılır olacaktır.
Aşk ile…