Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü
Cemal Süreyya-Sürgün
Her Alevi ve solcu ailenin çocukları gibi Maraş bizim eve de ‘kanlı Maraş’ olarak girdi. Doğmamış çocuklar bile Maraş katliamının gölgesinde büyüdü… O katliamdan geçenler de bir daha doğdukları topraklara dönmemek üzere gitti! Maraş katliamının ardından gelen Çorum ve 12 Eylül felaketleri Türkiye’nin muhalif kesimlerinin üzerinden silindir gibi geçti… Kolay değildi! Kimileri öldü, kimileri sürgün edildi… Darbenin gölgesinde doğduğumda ve çocuk aklımla evimizin her köşesinde o acıyı hisseder oldum. “Biz farklıydık”! Biz çok öldük! Biz çok yarım ve eksiktik!
Henüz 9 yaşında babamın İstanbul’dan getirdiği ilk Grup Yorum kasetinde Kürtçe “dı beri haval mi dı beri waye mi” (haydi gel arkadaşım haydi gel kardeşim ) şarkısını teybin en kısa sesiyle dinlemem, babamın pencerede nöbet tutup “olağanüstü durumda” teybi kapatmam için vereceği komutu beklerken o acıyı iliklerime kadar hissettim. Kürtçe bilmiyordum ama ortaklaştırdığım bir acım vardı, onu biliyordum! “Bize Türkülerimi söyletmiyorlar Robeson, İnci dişli zenci kardeşim” diyen Nazım’ın kitapları yanıbaşımda oldu… Başka dilde konuşmanın, türkü dinlemenin ‘yasak’ olduğu bir coğrafyaya doğmuşum meğer!
Ailem bana “şusun, busun” demedi. İnsan temelli bir öğretiyle büyümüştüm, o yüzden de ne olduğumu hiç sorgulamadım, insandık!
Ama ne yazık ki siyasi iklim bu insanlığı kaldıramayacak kadar çirkindi! Çünkü 1990’larda her şeyi kavramış ve erken büyümek zorunda kalan bir çocuk olmuştum.
“Büyü de baban sana büyü de büyü acılar alacak yokluklar alacak, büyü de baban sana büyü… Büyüp de 17’ine geldiğinde baban sana idamlar alacak..” şarkısı Erdal Eren nezdinde hepimiz içindi, anlıyordum…
1990’lar… Kürtler katlediliyordu. Bölgeden gelen kayıp haberleri, faili meçhuller… Anlatması zor hikayelerle doluydu… 1993 ise artık Türkiye’de kutuplaşmanın daha da belirginleştiği bir yıldı! 2 Temmuz 1993! 12 yaşındaydım… Siyah beyaz tv karşısında annem ve ben çaresizce yangını izliyorduk. Annem bir köşede ağlıyordu, ben yumruğumu kanatırcasına sıkmıştım! Çaresizdik ve 33 aydın, yazar, sanatçı diri diri yakıldı herkesin gözü önünde!
Yarım kalmaya devam ediyorduk. Hangi katliamın hesabını tutabilirdim ki!
O yüzden de Maraş ben de koca bir katliam fotoğrafının ötesine gidemedi! 2000’lerde yine katliam haberleri geliyordu… Hapishanelerde ölüm oruçlarına saldırı oldu onlarca kişi katledildi. Dışarıda devam eden ölüm oruçları 7 yıl sürdü ve toplamda 120 kişi hayatını kaybetti!
Biz büyüdükçe kirlenen siyasetin içine düşüyorduk. Mevcut iktidarın kıskacındaydık. Açılım süreciyle başlayan ‘kandırma’ politikası Alevi Açılımı, Kürt Açılımı minvalinde devam etti. Sonrası 7 Haziran 2015 seçimleri ve AKP’nin gerçek yüzünü göstermesiyle Antakya Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları derken dipsiz bir kuyuya sürüklenmeye başladık.
Bu dipsiz kuyuya karşı mücadele etsek de hala doğduğumuz topraklar üzerinden saldırılar yapılıyordu. Diyarbakır, Sur, Mardin- Nusaybin, Cizre, silopi ve daha nice illerde taş üstüne taş bırakmayan, bodrum katlarında katledilen insanlar vardı. Ölülerini dolaplarında saklayanlar, sokak ortasında vurulan bedenleri almaya giderken katledilenler… Ölüyorduk, sesimizi duyan yoktu!
Bizi zorla sürgün edenler bugün acımasızca topraklarımıza el koymaya çalışıyordu. Bir savaşın içine düşerken, Aleviler’de payına düşeni alıyordu…
Maraş bunun sadece bir örneği. Yapılmak istenen basit bir AFAD kampı değildir. Aleviler-Kürtler mültecilere değil mevcut iktidarın aymazlığına karşı çıkıyor. IŞİD kampı yapıldığı çok açıkken yandaş medyaya yansıyan “Aleviler mültecilere karşı” tarzında haberlerle kışkırtamayı artırıyordu. 360 metre karelik alana 26 bin kişinin yerleştirilmesi yeniden Maraş katliamını körüklüyordu…
İşte Aleviler bu sürgüne, ait oldukları toprakların ellerinden alınmasına karşı! O yüzden de Maraş Terolar’a verilecek her destek Maraş katliamıyla başlayan Alevileri yok etme politikasına karşı verilen mücadeledir.
Bugüne kadar kaybettiklerimize karşı verilen mücadeledir Terolar… Bu mücadelenin bir parçası olan herkes Maraş’ta, ovasına, kentine, evine, sokağına, ağacına sahip çıkıyor. Çıkmak zorunda! Tarih boyunca çok öldük ama hala ayaktayız.