8 Aralık 2024 Pazar günü, Almanya’nın Gustavsburg Cemevi’nde düzenlenen “Deprem Gerçeği” adlı panel yapıldı. Burada sadece depremi değil, toplumun ortak sorumluluğu ve bu felaketlere karşı nasıl bir hazırlık yapılması gerektiği de masaya yatırıldı. Cemevi Başkanı Müslüm Aktaran’ın açılış konuşmasında vurguladığı gibi, bu tür panellerin daha sık yapılması, toplumun bilinçlenmesi adına büyük önem taşıdığını dile getirdi. Ancak panelde yapılan uyarılar, yalnızca depremden korunma yollarını tartışmaktan çok daha fazlasını içerdi.
Uzun süre deprem bölgesinde kalıp, dayanışmanın en insani yönünü gösteren otuz beş gün sonra çorabını değiştirebilen; kadınların ve çocukların üzülerek vay haline deyip yaşanılanları anlatan Sanatçı Suavi’nin katılımı ise panele derinlik kattı. Suavi, felaket sonrası yapılanların önemine değinirken, asıl önemli olanın bu acılar yaşanmadan önce alınacak önlemler olduğunu belirtti. “Bir sabah hayat değişecekse, bu bir anda, kendiliğinden olmaz. Bu ancak bireylerin emeği, çabaları ve kültürel birikimleriyle mümkündür,” dedi. Bu sözler ile hazırlığın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğuna dair güçlü bir hatırlatma yapıp, toplumsal duyarlılığı artırmak adına, “Sevdiklerimizden değil, hazırlıklı hale gelmek için bugünden bazı şeylerden vazgeçmeliyiz,” diyerek, bir felaket karşısında toplumun nasıl bir araya gelmesi gerektiğini de vurguladı. Ayrıca, bir çocuğun hırsızlık yaparken idam cezasıyla karşılaşmasının adaletle bağdaşan bir çözüm olup olmadığını sorguladı. Burada dikkat edilmesi gereken, suçlunun cezalandırılmasından çok, sistemin bu durumu nasıl ele aldığıydı.
Sanatçı Orhan Aydın ise geçmişte yaşanan büyük depremleri hatırlatarak, Türkiye’nin en büyük tehditlerinden birinin Marmara merkezli büyük bir deprem olduğunu söyledi. Aydın, bu gerçeğin gözlerimizin önünde durduğuna dikkat çekerek, bilim insanlarının bu konuda yaptığı uyarıların dikkate alınmadığını ve hatta “vatan haini” olarak etiketlendiklerini belirtti. Bir toplumun, böyle kritik uyarılara karşı duyarsız kalması, özellikle deprem gibi felaketlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu gösterdiğini, ayrıca toplumda giderek artan gerici ve ırkçı anlayışa da dikkat çekti. Bu anlayış, yalnızca deprem gibi felaketlere karşı duyarsızlık yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal yapıyı da bozan bir etkiye sahip olduğunu hükümetin, halkın bu tür felaketlerle ilgili endişelerini önemsememesi, sorun üretenlerden çözüm beklenilmemesi gerektiği ve daha büyük bir tehdit yaratığının vurgusunu yaptı.
Demokrat Parti Halklar ve İnançlar Eş Sözcüsü Yüksel Mutlu, depremde hayatını kaybedenlerin kaybolan eşya ve değerli eşyalarının akıbetine dair devletin açıklama neden yapmadığını vurguladı. Mutlu, ayrıca, deprem bölgesinde kaybolan çocukların bazı cemaatlere teslim edilmesinin çok tehlikeli bir durum olduğunu ve bu çocukların akıbetinin neden takip edilmediğini sorguladı. Bu durum, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir güvensizlik ortamı yaratığını, bunun yanı sıra, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından, deprem bölgesindeki kadınların daha fazla şiddet ve istismara uğraması, mevcut sistemin kadına yönelik şiddet konusunda ne kadar duyarsız hale geldiğini ortaya koyduğunu, ülkeyi her konuda karanlığa koyduklarını ve var olan yasaların da uygulanmayıp kendi gibi olanlara insiyatif uyguladığını dile getirdi.
Koblenz AKM Başkanı Özgür Demir ise, Alevi toplumunun deprem dönemindeki dayanışmasına dikkat çekti. Alevi köylerine yapılan yardımların, Almanya Alevi örgütlerinin desteğiyle gerçekleştirildiğini, bunun yanı sıra Türkiye’deki Alevi kurumları aracılığıyla da yardımların ulaştırıldığını belirtti. Ancak son dönemde, bu güçlü örgütlere yönelik hükümetin yoğun hedef gösterme kampanyalarının arttığını söyledi. Demir, örgütlü mücadelenin önemini vurgulayarak, “Birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere karşı duracağız,” dedi. Dayanışmanın, tüm zorluklara rağmen devam edeceğini belirtti.
“Deprem Gerçeği” adlı panel, sadece deprem gibi felaketlere karşı alacağımız önlemlerle ilgili değil, toplumsal dayanışmanın, duyarlılığın ve hazırlığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu tür felaketler karşısında hepimizin sorumluluğu var. Kendi gibi olmayan ve düşünmeyenin hain olduğu bu süreçte, her bireyin bu sorumluluğa katkı vermesi gerekmekte. Acıların yaşanmadan önlenmesi, toplumun bilinçli ve örgütlü bir şekilde hareket etmesiyle ancak mümkündür. Unutmayalım ki bir felaket geldiğinde, hepimizin hazırlıklı olması, yalnızca can kayıplarını değil, toplumsal düzeni de korumak ve örgütlü mücadelemizi korumak adına kritik bir adımdır.
Gidenleri de kalanları da unutmadık diyen Gustavsburg cemevi yöneticilerine ve üyelerinde de duyarlılıklarından dolayı teşekkür ediyoruz.