Savunmanın savunmasız hale geldiği bir ülkede, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak ne kadar anlamlı olabilir?
Bugün Cumhuriyet’in temel değerleri — adalet, özgürlük, eşitlik — ağır bir kuşatma altındadır.
Avukatlar tutsak,
Hakimler ve savcılar baskı altında görev yapıyor.
Kadınlar her gün öldürülüyor.
Okullarda öğrenciler taşlı sopalı saldırılara uğruyor; ama tutuklananlar saldırganlar değil, öğrenciler oluyor.
Ülkenin en verimli toprakları maden şirketlerine peşkeş çekiliyor.
Gazeteciler, gerçeği yazdıkları için yargılanıyor, susturuluyor.
“Tek din, tek mezhep, tek dil, tek ırk” anlayışıyla insanlar inançlarından, kimliklerinden dolayı hedef gösteriliyor.
Halkın iradesiyle seçilen temsilciler görevlerinden alınıyor; seçmenin iradesi gasp edilip, halkın sesi susturuluyor.
Emekliler açlık sınırında, işçiler işsizlik ve güvencesizlikle yaşam mücadelesi veriyor.
Böylesi bir tabloda, sermayenin tahakkümü altındaki bir düzende hâlâ Cumhuriyet’ten söz edebilir miyiz?
Cumhuriyet’in ruhunu oluşturan halk egemenliği, eşit yurttaşlık, adalet ve özgürlük ilkeleri her geçen gün biraz daha aşındırılıyor.
Oysa Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir.
Cumhuriyet, halkın söz hakkıdır.Cumhuriyet, emeğin alın terinin değer bulduğu düzendir.
Cumhuriyet, kadının eşitliği, öğrencinin özgürlüğüdür.
Eğer bunlar yoksa, geriye sadece adı kalan bir rejimden söz ediyoruz demektir.
Bugün geldiğimiz noktada Cumhuriyet, içi boşaltılmış bir kavrama dönüştürülmüştür.
Ama bu tabloyu değiştirecek olan yine halkın kendisidir.
Çünkü biz inanıyoruz ki;
Yeniden kurulacak sosyalist bir Cumhuriyet,bu ülkeye adaleti, özgürlüğü ve eşitliği yeniden getirecektir.
Ve o gün geldiğinde, Cumhuriyet Bayramı yalnızca bir takvim günü değil,gerçek bir halk bayramı olacaktır.

