Alevi toplumu ve kurumları içerisinde Ahmed Yesevi ve Hünkâr Bektaş Veli üzerine çok konuşuluyor, bu çarpıtılmış özel konu, sistematik bir şekilde Alevi toplumu ve kurumların gündeminde tutulmaktadır.
Neden bu tartışma sürekli gündemde tutuluyor?
Türk İslam teorisyenleri, Aleviliği Orta Asya’ya götürerek, Şamanizm’le bağ kurmak ve Aleviliğin, Şamanizmin Anadolu’daki versiyonu, dolayısıyla bir Türk inancı olduğu teorisini geliştirmektedirler. Hakikat dışı bu teorilerine hem Ahmed Yesevi hem de Hünkâr Bektaş Veli ismini araç yapmaktadırlar.
Bu teorilerin hakikatlerden ne kadar uzak olduğunu birlikte inceleyelim.
Önce Ahmed Yesevi’nin hangi dönemde, nerede yaşadığına ve hangi dine inandığına bakalım.
Ahmed Yesevi Kazakistan’ın Seyram kasabasında doğmuş, (1093-1166) ömrünün büyük bir kısmını Türkistan’ın Yesi şehrinde geçirmiş bir Müslüman ve İslamiyetin Orta Asya’da yayılmasında etkili olan bir tasavvufcudur. Türkistan’da adına bir üniversite vardır.
Tarihe bakalım, Hünkar Bektaş Veli ne zaman doğmuş, ne zaman hakka yürümüş?
Hünkar Bektaş Veli, farklı görüşler olsa da Horasan’da doğduğu rivayet edilir. (1209-1271) Bu tarihlerden de anlaşılmaktadır ki, Hünkar Bektaş Veli, Ahmed Yesevi’nin ölümünden 43 sene sonra doğmuş.
Türk-İslam teorisyenleri, Hünkar Bektaş Veli‘nin, Hoca Ahmed Yesevi’nin öğrencisi ve bizzat kendisi tarafından Anadolu’ya „halife“ olarak gönderildiğini yazmakta ve propaganda etmektedirler.
Bu Türkçü teorisyenler; Hünkar Bektaş Veli’nin; „Peygamber soyundan gelen bir İslam alimi, Sünni bir mutasavvufcu“ olduğunu da yazmaktadırlar.
Devlet, akademisyenlerden, „Aleviliğin bir Türk inancı, Şamanizmin Anadolu vesiyonu olduğunun teorisini geliştirmelerini“ istedi. Bugüne kadar devletin istemi doğrultusunda, farklı üniversitelerden birçok akademisyenler, yüzlerce kitap ve binlerce makale yazdı. Sipariş edilen makale ve kitapların ana teması; Bektaşiliğin bir „İslam tarikatı, sünni bir mezhep“ ve Bektaşi tarikatına girmenin şartları oluşturuyordu. Bu şartlardan birinin de iki rekat namaz kılmak olduğunu yazdılar.
Gerçekleri o kadar tersyüz ettiler ki, Hünkar Bektaş Veli’nin de „namaz kıldığını“ yazacak kadar ileri gittiler.
„Hoca Ahmed Yesevi, koyu Sünni, katı şeriatçı bir kimsedir. Yazılı kaynaklar onun çevresinde ‚doksan bin derviş‘ bulunduğunu söyler. Biraz düşünelim bu doksan bin dervişi kim saydı, hangi ölçüye dayandı, nerelerde gördü, nerelerde tanıdı? Yine kimi kaynaklara göre, Hoca Ahmed Yesevi, Anadolu’ya elliyedin (ya da elli bin) dervişi görevlendirip yolladı. Onun öldüğü 1166’da Anadolu, bütün olarak, Türklerin egemenliği altında değildir. Öte yandan elli bin dervişin, o dönemin ulaşım olanaklarına göre; Anadolu’ya gelip yerleşmesi, ayrı ayrı etki alanı bulması, yandaş toplaması, geçinmesi kolay değildir. Bu nedenle, Hoca Ahmad Yesevi-Hacı Bektaş Veli bağlantısı, birincinin ikinciyi etkilemesi tartışma götürür. Konuya soğukkanlılıkla yaklaşırsak şunu belirtebiliriz: Eflaki Dede, ‚Ariflerin Menkıbeleri‘ adlı yapıtında, Hacı Bektaş Veli’yi ‚oruç tutmaz, namaz kılmaz‘ bir kimse olarak gösterir.“ (c. 1, s. 539-540.)
„Öte yandan Hacı Bektaş Veli adına kurulan, Bektaşilik’i incelediğimizde, bu kuruluşun Yesevilik’le özdeş bir yanını bulamıyoruz, üstelik kendisinden en az yüz yıl önce doğmuş bir kimseden nesnel buyruk alması sözkonusu değildir.“ (İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle Hacı Bektaş Veli, s, 76-77)
Ahmed Yesevi’nin „Divan-i Hikmet“ adlı eserini inceleyin. Bu eser, İslami ideoloji doğrultusunda yazılmış, „İslam dinine özenle, özveriyle bağlılığını vurgular, Kur’ana, peygamber sözlerine (hadislerine) dayandığını ileri sürer.“ (age, s. 78)
Hünkar Bektaş Veli’nin iki temel eseri olduğu söyleniyor. Aslında bunların kendisinin yazıp-yazmadığı konusunda da farklı görüşler var. Biz işin bu kısmına takılmadan geçelim. Biri „Vilayetname,“ diğeri „Makalat“tır. Makalat’ın içeriği bir bütün olarak, İslamın Sünniliğine göre yazıldığı, inceleyen her insan, bu kitapta yazılanların Bektaşilikle bağdaşmadığını görecektir.
Türk resmi tarihçileri, Hoca Ahmed Yesevi’nin; “Aleviliğin derin tasavvufi ve felsefi köklerinin en önemli temsilcilerinden biri” olarak yaydılar, yaymaya da devam etmektedirler.
Ra Haq İnancının Serçeşmesi olan Dersim’e giderken, Geyiksuyu üzerindeki köprüye, “Hoca Ahmed Yesevi Viyadüğü” tabelasını yerleştirmişler.
Hiç alakası olmayan “Hoca Ahmed Yesevi” adını kadim Dersim’e taşıma ihtiyacı neden duydu bu devlet? Hem kimliksel hem de inançsal boyutuyla değerlendirmeye değer bir konudur.
Dersim coğrafyası, Ra Haq inancının merkezidir. Koçgiri’den Varto’ya, (Gımgım) Varto’dan Maraş’a kadar her yerde Ra haq Kızılbaş Alevi Ocakları, ziyaretleri vardır. Başta Anadolu olmak üzere, Balkanlarda ya da başka bölgelerde bulunan Alevi Ocakları Dersim Ocaklarından el alan ikinci, üçüncü derecedeki ocaklardır. Uzun tarihi süreç içerisinde “bağımsız” ocaklara dönüşmüşlerdir.
Bu bağlamda bizzat devlet eliyle farklılaştırılmaya çalışılan ve adına “Bektaşilik” dedikleri Alevilik de temel Ra Haq Ocaklarına bağlıdır. Tarihsel süreç içerisinde, bizzat devlet eliyle Ra Haq Ocaklarından koparıldı.
Bu nasıl oldu, nasıl geliştirildi?
Önce Osmanlı, sonra İttihat Terakkinin yüzyılı aşan özel müdahalesiyle kadim Ra Haq inancından farklılaştırıldı ve “Bektaşilik” adında bir tarikat geliştirdiler. Bu farklılaşma Hünkâr Bektaş Veli’nin hakka yürümesinden 230 yıl sonra geliştirilmeye başlandı.
İlk müdahale 1501 yılında İkinci Beyazıt tarafından Enderun devşirme okullarında yetiştirilen bir Sırp halk çocuğu olan Balım Sultan, Hünkâr Bektaş Veli’nin Tekkesi’ne atandı.
Hünkâr Bektaş Veli, Anadolu’daki geniş Türkmen toplumun piri olarak etkili bir şahsiyettir. O’nun adı üzerinden, devlete karşı sürekli direniş içerisinde olan ve “Etrakı bi idrak” dedikleri Türkmen topluluklarını sisteme bağlamayı ve çocuklarını da Yeniçeri Ocaklarına savaşçı olarak almayı hedeflenmiştir. Bu amaç için “Bektaşilik” adıyla bir tarikat geliştirilmiştir.
Hünkâr Bektaş Veli, Babai İsyan önderlerinden Baba İlyas ve Baba İshak ile birlikte Amasya’da idam edilen Menteş’in kardeşidir ve isyana katıldığı bazı kaynaklar tarafından yazılmaktadır. Hünkâr Bektaş Veli bu dönemde 31 yaşındadır, isyanın bastırılması ve önderlerinin idam edilmesinden sonra Anadolu’da saklandığı, Baba İshak’tan el aldığını yine bazı kaynaklar yazmaktadır.
Baba İlyas da Baba İshak da Ra Haq Kızılbaş önderleridir. Bu konu başka bir çalışmayı gerekli kıldığı için sadece hatırlatmış olalım.
Hünkâr Bektaş Veli üzerinden çokça kirli bilgi üretilmektedir. Öyle çarpıtmalar yapılıyor ki Osmanlı ordusunun omurgasını oluşturan Yeniçeri Ocaklarını sanki Hünkâr Bektaş Veli kurmuş ve geliştirmiştir. Hünkâr Bektaş Veli 1271 yılında hakka yürümüş, Osmanlı Beyliği 1299 yılında kurulmuş, Yeniçeri Ocakları, Birinci Murat döneminde 1362 yılında kurulmuş. Yeniçerilerin tamamı Alevi değildir. Devletin resmi mezhebi olan Hanefilik ocağın da resmi mezhebidir. Ancak Yeniçerilerde zamanla Alevilik daha etkin konuma gelmiştir.
Hünkâr Bektaş Veli’yi devletçi, devletin hizmetine girmiş bir pir olarak değerlendirmek son derece yanlıştır, yanıltıcıdır, haksızlıktır.
Bugün yapılması gereken Hünkâr Bektaş Veli’yi bu ceberrut devletin ve aslını inkar eden haramzadelerin ellerinden kurtarmaktır.
Dersim, sadece ocaklarıyla, ziyaretleriyle Ra Haq Kızılbaş Aleviliğin merkezi/serçeşmesi değil, aynı zamanda Ana Tanrıçaların da merkezidir. Buyere, Xaskare, Jele, Bağıre, Ana Fatma, Dersim’deki Ana Tanrıçalardan bazılarıdır.
Bu Tanrıçaların efsanelerine bu kısa makalede değinme olanağı zaten olmaz. Sadece Tanrıça Xaskare ilişkin bir cümle yazmakla yetinelim.
Bava Duzgın (Kemere Duzgın/Düzgün Baba) mekanına, ziyarete gidenler fark etmişlerdir. Düzgün Baba Dağı’nın en tepesinde, yani zirvesinde Ana Tanrıça Xaskare’nin mekânı vardır. Karşısında da Ana Tanrıça Jele mekân tutmuştur.
Unutulmamalıdır ki, Dersim bu ve benzeri nedenlerle devletli sistemlerin tasfiye edilmesi gereken hedefleri arasındadır.
05 Aralık 2025