Aleviler şimdi korkutularak, Kürtlere ve Kürt hareketine düşmanlaştırılmaya çalışılıyor. Herkes de biliyor ve tarih de yazıyor ki; son yüzyıldaki tüm Alevi katliamları, ki neredeyse tamamı Kürt Alevilere yöneliktir ve İttihat Terakkici gelenek ile onun temsilcisi CHP tarafından gerçekleştirilmiştir. Öldürülenler Kürt Aleviler, öldüren de Kemalist CHP’nin yönettiği devletir.
Türkiye’de siyaset algısının beslendiği kaynak genelde Kemalist devlet ideolojisi olduğundan, en sağdan en sola kadar tüm siyasi aktörlerin pratik ve psikolojik reflekslerinde değişik tonlarda da olsa Kemalist etkiler belirgindir. Hem öyle gizli saklı da değil, ayan beyan… Türk devleti, ‘Türk ve Sünni bir devlet’ olarak şekillendirildi. Anayasada Türk devletin temel özellikleri olarak yer alan, ‘laik, sosyal, hukuk devleti’ gibi kulağa hoş gelen belirlemelerle dünyaya soldan bakan kesimler manipüle edilip sisteme yedeklense de, devlet hiç bir dönemde ne Alevilerinki başta olmak üzere gerçek inanç özgürlüğünü garantileyen laik, ne toplumsal eşitliği gerçekleştirecek tarzda sosyal ve ne de tüm inanç ve etnik grupların hakkını ve özgürlüğünü koruyan bir hukuk devleti vasıflarını taşımıştır. Tersi olsaydı; zaten bugün din, etnisite, insan hakları ihlalleri ve demokrasi sorunlarını konuşuyor olmazdık…
‘Türk ve Sünni’ devletin tornasından çıkan tüm bu siyasal akımlar, siyasetlerinin özünü de özellikle Türklükle mayalamışlardır. Ne solcusu evrensel sol değerleri politikalarının esası yaptı ne de sağcısı ve İslamcısı gerçek İslam anlayışını temsil etti. Çünkü onlar, bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar sözcülerinin de dillerine doladıkları gibi, ‘tek millet, tek dil, tek bayrak ve tek devlet’in tek mantıktan devşirdiği tekçi anlayışı temsil ededurdular. Dilleri ne söylerse söylesin, ferasetleri herkesi Türk bilir, Türk görür. Farklılıkların eşitliği, özgürlüğü, dayanışması, hak ve hukuk talepleri sadece başka coğrafyalarda yaşayan toplumlar için dillendirilir. Kürtler başta olmak üzere bu coğrafyanın mazlum kadim halkları ise, ayrılıkçı ve bölücüdür zaten!..
Kemalist İttihatçı Türk ulus devletçiliğinin sağ ve sol her versiyonu her zaman olduğu gibi, bugün de Kürtlerin hakları ve Kürt sorununun çözümü konusunuda hemen hemen aynı kelimelerle oldukça kaba bir Türkçülüğü tekrarlayıp duruyor: Cumhuriyet Halk Partisi’nden İşçi Partisi’ne, kendine ‘komünist’ sıfatını yakıştıranlardan dinci Ferhullah Gülen şebekesine, ulusalcısı ve radikal İslamcısından liberaline kadar hemen hepsi…
Ama hepsinin temel gıdasını aldığı ve tarihsel, toplumsal, kültürel köklü bir geçmişi olmayan, yapma Türklük kimliği ve onun etrafında şekillenen toplumsal algı çatırdıyor artık. Türkiye’de algılar artık yalnızca Türklük ve Sünnilik üzerinden tepki vermiyor. Kürt ve diğer etnik ve inanç değerlerinin de kendine yaşam alanı bulacağı ve bu değerlerin canlanması üzerinden sosyal algının kökten değişeceği bir süreç yaşanıyor. Bu toplumsal değişim, Kemalist ideolojinin şekillendirdiği sağ ve sol tüm siyasal kesimlerde bir paniğe yol açıyor. Bundan dolayıdır ki, 90 yıllık zorbalığın zulmü ardından ilk kez nefes alma fırsatı yakalayan Kürtler, sanki bu kesimlerin elinden bir şeylerini alıyormuş gibi saldırıya uğruyor!..
Solculuktan dikiş tutturamayanlar
Şimdi Aleviliciliği hatırladı!
Bu ürküntünün pratik karşılığı ise, hem Kürtleri hem de dostlarını korkutarak çağdaş demokratik bir güç birliği yapmalarına engel olmak, demokratik bir sistem ve özgürlükleri birlikte tatmalarını engellemek. Kürt Özgürlük Hareketi’nin demokrasi mücadelesinde en önemli partneri rolü oynayabilecek Alevi hareketi ve sol emek güçleri korkutularak Kürtler yalnızlaştırılmaya çalışılıyor. Hatta korkutmaktan ziyade, yüzyıllarca öncesinin ezop ifadelerle süslü hikayeleri Kürtlere mal edilerek, Kürtler ‘düşman’ gösterilmeye çalışılıyor. Ve bu da solculuk, Alevisevicilik ve komünistlik adına yapılıyor. Bu kesimlerin, bizzat son yüzyıldaki tüm Alevi katliamlarının temsicilisi Cumhuriyet Halk Partisi’ne yamanma siyaseti güden çevreler olması ise işin trajikomik yönünü oluşturuyor. Kendisine ‘sol ve komünistlik’ sıfatlarını yükleyip Kürt düşmanlığı yapanları bir kenara bırakalım. Alevi örgütleri içinde, sayıları fazla olmasa da, Alevi medyasını yönlendirme gayretinde olan ve panellerde kafa bulandırmaya çalışan Kemalist, ulusalcı ve Ergenekoncular aktif bir çaba içindeler. Bunlar ne Alevi gibi yaşarlar, ne Alevi gibi barışçı ve hümanisttirler, ne Aleviliğn esası olan tüm halklara bir nazarla bakarlar, ne de Aleviliğin eşitlikçi, dayanışmacı ve paylaşımcı özelliklerini taşıyan bir sistem yaratma derdindedirler!.. Artık solculuk yapamadıkları için, Alevi örgütlerine kapağı atmış ve o cenahta kendine bir rant alanı, belki bir milletvekilliği, belediye başkanlığı ve mahalle muhtarlığı derdindeki Kemalist şahsiyetlerdir.
Kürt Aleviler nerede?
Şubat 2013’te Demokratik Toplum Kongresi’nin düzenlediği bir Alevi Kurultayı’nda Doğu Kürdistan’daki Yaresan (Ehli Hak), Güney Kürdistan’daki Kakailer ve Rojava ile Kuzey Kürdistan’daki Alevilerin birbirlerini tanımasını ve ortak değerleri geliştirmesini öngören ‘Mezopotamya Aleviler Birliği’ oluşumuna gidilmesi kararı alındı. Bu kararın ardından bazı Alevi örgüt temsilcileri sözü edilen kemalist kesimleri memnun etmek için, “Alevinin Kürdü, Türk’ü olmaz” şeklinde Kürtlere oldukça tanıdık gelen açıklamalarda bulundu. Bu güne kadar Kürtleri yok sayan İslamcılar da, “hepimiz Müslümanız” demiyor mu? Bu tepki aslında, “bırakın Kürtlüğü, o da nereden çıktı; hepimiz Türküz işte” demenin farklı bir biçimidir! Tuhaf; Müslüman veya Alevi olmak için illa Türk olmak mı gerekiyor. Türkçü İslamcılarla Türkçü Aleviciler, konu Kürtler olunca birden aynı slogana sarılıyor! Ayrıca Kürdün sadece Müslüman ve Alevisi yok, Êzîdîsi, Yahudisi ve Zerdeştîsi de var…
Ve işin diğer tuhaf bir yönü de, bu kesimler, sanki hiç Kürt Alevi yokmuş gibi, tüm Alevileri Orta Asya’dan ya da moda deyimle, Horasan’dan kalkıp gelen ‘öz be öz Türkler’ olarak lanse etmektedirler. Son yirmi yıl içerisinde Alevilere ilişkin yüzlerce, belki de binlerce kitap, dergi, gazete yayınlandı. Sayıları fazla olmayan özgün bilimsel çalışmalar ayrı tutularak söylenebilir ki; bu kitaplar hem teolojik hem de tarihi bilgi anlamında genelde bilimsel içerikten yoksun mitolojik hikayeler ile maddi veri desteğinden yoksun hikayelerin oluşturduğu kopyele yapıştır yöntemiyle hazırlanmış yayınlardır. Ve işin en tuhaf yanı da; bu yayınlarda Kürt Aleviler hemen hemen yok gibidir. Ağuçan, Baba Mansur, Kureşan gibi kadim Kürt Alevi ocakları yok ve sanki Aleviler yalnızca Hacı Bektaş Ocağı’na bağlı ve hepsi de Türk!.. Ve sanki ta 900’lü yıllarda büyük filozof ve yol ereni Baba Tahirî Ûryan, Anadolu’daki Kızılbaş yol erenlerinin felsefi önderi Ebu-l Vefaî Kurdî ve daha yüzlerce Kürt kadın ve erkek yol ereni hiç yaşamamış gibi…
Hacı Bektaş Veli bir yol önderidir, onun ve torunlarının yaşamları ile duruşlarının tartışmasını yapmıyoruz, ki Hacı Bektaş Ocağı’na Osmanlının oynattığı rol de onlardan bağımsızdır. Bektaşilik, Osmanlının Aleviliğe bir müdahalesi üzerinden şekillenmiştir. Hacı Bektaş Veli Ocağı’nın tarihi misyonu, Hacı Bektaş Veli’nin hümanist felsefesini yaymaktan ziyade, bugün Dergah’ta sergilenmekte olan Yeniçeri Gulbangı’nda da belirtildiği gibi, ‘kılıç ve kanla’ Balkanlarda Türk ve İslam yayılmacılığının aracı olma işlevi olmuştur. Yeniçeri ordusunun da ocağı olarak 300 yüz yıldan fazla bir süre Osmanlılar tarafından bu rol oynatılmıştır. Hacı Bektaş Veli torunları bu duruma muhalif olsa da bir etkinlik kuramamışlardır.
Kürtlerin ve Alevi Kürt ocaklarının tarihte Hacı Bektaş Veli Ocağı’yla ve Bektaşilikle bir buluşması yoktur. Karşılıklı saygı temelinde tamamen ayrı ve özgündürler. Kürtler kendi ocak ve dergahlarına sahip çıkmalıdırlar. Kürt Aleviliğinin merkezi coğrafyasının Dersim olduğu unutulmamalıdır. Ancak, bu gün Dersim’de 8 tane Hacı Bektaş Veli ve cem vakfı ismini taşıyan dernek veya cemevi bulunurken, Ağuçan, Baba Mansur ve Kureyşan mürşit ve pirlerinin isimlerinin verildiği bir tek cemevinin olmaması hem manidardır hem de Dersimli Kürt Kızılbaşların kendilerini sorgulamaları gereken bir konudur. Aynı şekilde Avrupa’da üyelerinin neredeyse tamamının Kürt olduğu belirtilen bazı Alevi derneklerinde Kürtçe değil de “Türkçe anadil dersi” çağrılarının asılması aynı derecede manidardır. Bu da Alevi inancı üzerinden Alevi Kürtlerin asimile edilmesi anlamı taşır.
Bu günkü Hacı Bektaş Veli Ocağı mürşit ve pirleri de Kürtler ve Kürt Alevi ocakları üzerindeki asimilasyona karşı tavır alabilmeli. Bu ocak, Hacı Bektaş Veli’nin hümanist felsefesi gereği Kürt halkının eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi ile Türkiye’de demokrasinin gelişimi ve tüm kimliklerin kendini özgürce yaşayabilmesi için verilen mücadelenin etkili bir gücü olabilmelidir. Aynı zamanda her yıl devlet erkanının düzenlediği ve tamamen Türkçü bir seremoniye dönüştürülen Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerine Pirler, dedeler, yolun erkanı doğrultusunda müdahale etmelidirler. Herhalde bu durum karşısında Hünkar’ın da kemikleri sızlıyordur…
Sosyalizm, Alevilerin ‘Rıza Şehri’dir!
Bu gün Alevilik bir yandan Şiileştirilip asimile edilirken, diğer yandan da tarihsel, toplumsal ve kültürel algılarından soyutlanarak, ortodoks semavi dinler gibi yalnızca bazı şekilsel ritüellerin ezberlenmesi yoluyla yapma, formel, zahiri bir dine dönüştürülüyor. Oysa Alevilik komünal, demokratik, toplumcu, paylaşımcı, dayanışmacı, ekolojik ve özgürlükçü değerleri bünyesinde barındıran bir felsefeye sahip ve tüm bu değerlerin bileşkesi olan ‘Rıza Şehri’ ya da Şeyh Bedreddinlerin inşa etmeye çalıştığı Ortaklar Köyü misali sosyalist bir toplumsal ütopyayı esas alan bir inanç. Ama bugüne kadar Alevi örgütlerinin, Sünniliğe karşı kendine bir alan açma ve onları taklit etme anlamı taşıyan şekilsel bir kaç talebi aşıp sözü edilen Rıza Şehri’nin güncellemesine dair politakalar dillendirdiklerini duyan oldu mu? Alevilerin biraraya geldiği mekanların birer Rıza Şehri gibi toplumsal paylaşımcılığın yaşatıldığı yerler olması gerekmez miydi?..
72 millete bir nazarla bakan, ceme girdiğinde can olan ve Rıza Şehri’nin insanları Alevilerin, bu gün eşitlik, özgürlük, dayanışma ve adalet mücadelesinin en önünde yer almaları ve yıllardır bu mücadeleyi canını dişine takarak veren mazlum Kürt halkıyla omuz omuza olmaları, inançları Aleviliğin de olmazsa olmaz bir gereği değil midir?…
Aleviler katliamcı anlayışa tavır almalı!
Alevilerin kaygılarına ilişkin önce şunu belirtmek gerekir ki; Alevilerin bu gün bir kaygısı olacaksa, bu, onları katleden egemenlerden ve o egemenliğin anlayış temsilini yapan siyasi organizasyonlardan olmalı. Alevileri Osmanlı devleti ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin iktidar sahipleri katletti, inançlarını yasakladı ve asimile etti. Alevilerin bir tepkisi olacaksa, Aleviliğe karşı inkar ve imha siyaseti yürütmüş ve yürütmekte olan Türk devleti ve onun tekçi ulus devlet mantığını sahiplenen siyasi partilere, yani CHP ve günümüzde de AKP ve diğer irili ufaklı ırkçı, Kemalist, Ergenekoncu oluşumlara olmalı. Ayrıca Kürtlerin de Aleviler gibi Kürtlük ve Aleviliklerinden dolayı hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin katliamlarına maruz kaldığı unutulmamalı!..
Aleviler şimdi korkutularak, Kürtlere ve Kürt hareketine düşmanlaştırılmaya çalışılıyor. Herkes de biliyor, tarih de yazıyor ki; son yüzyıldaki tüm Alevi katliamları, ki neredeyse tamamı Kürt Alevilere yöneliktir, İttihat Terakkici gelenek ve onun temsilcisi CHP tarafından gerçekleştirilmiştir. Koçgîrî’den Dêrsim’e, Elbistan, Maraş, Çorum’dan Sivas ve Gazi Mahallesi katliamlarına kadar hepsinde durum budur ve öldürülenlerin tamamı Kürt Aleviler, öldüren de Kemalist CHP’nin yönettiği Türk devletidir. Şimdi ise bizzat Kemalist şerbetten sarhoş olanlar, Türk ulusalcılar, Aleviseverlik ardına saklanıp Alevileri korkutarak Kürtlere düşmanlaştırmaya çalışıyorlar. Oysa, Alevilerin bu gün elde ettikleri özgüven ve taleplerini rahatça ifade edebildikleri koşullar, örgütlü mücadelenin yanısıra önemli oranda Kürt özgürlük mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yoksa Aleviler niye Cumhuriyet tarihi boyunca bir cemevi kurmaya girişemediler!..
Aleviliğin yasaklanması bizzat CHP’nin çıkardığı Tekke ve Zaviyeler ve benzeri kanunlarla, Alevilerin asimilasyonu CHP’nin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle, Alevilerin katliamları da CHP iktidarında imha harekatlarıyla gerçekleşmiştir!… Türkiye’de bugün bunları bilmeyen kalmış mı?!. Nitekim, bir tek Barış ve Demokrasi Partisi yeni anayasa önerilerinde Aleviliği ve diğer inançları asimile etme kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamamen kaldırılması gerektiğini belirtirken, ‘Alevi partisi’ olarak yutturulmaya çalışılan CHP ise, AKP ve MHP ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kalması gerektiğini kendi anayasa önerilerinde yer vermiştir. Zaten CHP’li belediyelerin (en son nisan 2013’te İzmir Çeşme’de) Kuran Kursları açması olağanlaşmışken, Deniz Baykal da, “Birliğimizi sağlayan ezan ve bayraktır” diyor (Nisan 2013, Kayseri)…
Kim bu İdris-i Bitlisi?
Alevileri korkutarak Kürtleri yalnızlaştırmaya çalıyan bu kesimlerin bir de ağızlarına doladığı İdris-i Bitlisi meselesi var. Geçtiğimiz günlerde bir Alevi sitesinde ‘Adana Alevi Bileşenleri Adına Mikdat Öztürk’e (ABF GYK Üyesi) ait olduğu belirtilen şu ifadere bakın: “… tarihte İdris-i Bitlisi ile Yavuz’un işbirliği yaparak Alevileri katlettiğini biliyoruz. Bu sebeple son dönemde PYD ile Özgür Suriye Ordusu’nun işbirliği, Türkiye’den çıkacak PKK’lıların Suriye’ye geçerek orada çatışacağı söylentileri ve duyumlarımız bize İdris-i Bitlisi olayını hatırlatmaktadır… (Alevi Örgütleri ve HDK Adana’da buluştu, 23.04.13)” Nasıl bir bağlantı ama! Şimdi burada dillendirilen kaygının bilimsel, mantıki, insani, vicdani bir karşılığı var mı? Aleviler hala bu hurafelerle korkutulacak kadar dünyadan bihaber bir topluluk mu? Aynı korkuyu, son günlerde İdris-i Bitlisi üzerine yazdığı kitabını satmak için de kullandığı görülen Yurt Gazetesi köşe yazarı Necdet Saraç da yapmaktadır. Saraç’ın ‘Alevilerin Siyasi Tarihi’ kitabını okuyanlar görecektir ki; yazar, Osmanlı döneminde Alevilere yönelik katliamlarda ismi anılan Osmanlı memurlarını (İdris-i Bitlisi ve Ebussuud) Kürt göstermek için özel bir çaba sarfederken, aynı çabayı Koçgiri ve Dersim katliamlarında katledilen onbinlerce Alevinin Kürtlüklerini gizlemek için de gösteriyor! Kim bu İdris-i Bitlisi ve Ebussuud?
İdris-i Bitlisi, bu Türkçü şahsiyetlerin göstermeye çalıştığı gibi bir Kürt önderi değildir. Kürtler için bir şeyler talep eden biri değil. Bir Kürt gibi yaşamış biri de değildir. Kürt olup olmadığı da tartışmalıdır. Babası Hüsamettin Ali El Bitlisi, kendisi ve oğlu Ebul-Fazl Mehmet Efendi birer saray görevlisidirler. Yani Kürt kökenli olduklarını kabul etsek bile, onlar Hüseyin Çelik, Kamuran İnan, Abdulkadir Aksu vs ne kadar Kürtse, onlardan daha az Kürttürler. Şimdi Hüseyin Çelik, Roboskî katliamını yapan AKP hükümetinin bir bakanıdır diye ileride Roboskî katliamı Kürtlere mi yüklenecek!? Çünkü Necdet Saraç, Murtaza Demir ve Mikdat Öztürk gibilerin mantığından bu çıkıyor! İdris-i Bitlisi’nin babası Diyarbekir’deki Akkoyunlu sarayında, kendisi de önce Diyarbekir ve ardından Tebriz’deki Akkoyunlu sarayında ve 1501’de Safevilerin Akkoyunluların iktidarına son vermeleri ardından Osmanlı sarayında önce II. Bayezit’e ve ardından da Alevi katliamcısı Yavuz Sultan Selim’in hizmetine girmiştir. Yavuz döneminde katledildiği belirtilen 40 bin Alevinin çoğunluğu Yavuz’un tahta çıkmasından bir yıl önce 1511 yılında Batı Anadolu da yaşanan Şah Kulu ve ve 1512 yılında Tokat ve Amasya dolaylarında gelişen Nur Ali Halife ayaklanmalarında katledilen Kızılbaşlardır. İdris-i Bitlisi, daha çok Çaldıran savaşı sonrası Urmiye’den Malatya, Nizip’e, Dersim’den Musul ve Soran bölgesine ve Halep’e kadar, yani Kürdistan coğrafyasının tamamını teşkil eden bölgeyi diplomatik becerisiyle Osmanlı’ya bağlatması ve ardından onları kısmi bir özerk statüye kavuşturmasıyla bilinir (1514-1516). Gayesi Kürtlerin menfaatleri ya da bir Kürt devleti kurmak değil, Türk Osmanlı devletinin hakimiyet alanını genişletmekti. 25 Kürt mirini, ki bunların Safevi iktidarını istemedikleri belirtilir, Hasankeyf’te biraraya getirip Osmanlıya bağlanmaları konusunda ikna etmiştir. Tarih, Mardin’in alınması sırasında yaşanan savaş haricinde bu sürecin çatışmasız geliştiğini yazar. Kürdistan’da o süreçte kendi halindeki Alevi toplulukların katledilmesinden ziyade Safevi egemenliğinin Kürdistan’da sonlandırılması durumu sözkonusudur. İdris-i Bitlisi için Alphonse Lamartine şöyle der: “Osmanlı devleti, o topraklarda doğmuş olan ve yöre halkının dillerini, geleneklerini, örf ve adetlerini iyi bilen İdris Paşa’nın politikası sayesinde silah kullanmaya gerek görmeden ve kan dökmeden o yerleri egemenliği altına adı.” Yani İdris-i Bitlisi Türk Osmanlı devletinin bir memuru, diplomatı ve saray kuludur; eğer Alevi katliamlarında yer almışsa, bu kimlikle yani bir Osmanlı olarak yapmıştır.
CHP gelirse Aleviler katledilir!
Ebussuud Efendi de Aleviler hakkında ölüm fetvaları veren bir Osmanlı şeyhülislamıdır. Kürtlerin kimliğini ve iradeli bir halk olarak tarih sahnesine çıkmalarını sindiremeyenler, her ne kadar ona da büyük bir zorlamayla bir Kürt köken bulup Kürtleri vurmaya çalışsa da, Kızılbaş vicdanı bu lekelemeyi de mahkum etmektedi. Osmanlı devletinde 90’dan fazla şeyhüsislam görev yürütmüş, bunların tamamı da Alevilerin katliamı için benzer fetvalar çıkarmış ve Alevi toplulukları hedef gösterip, katlettirmişlerdir. Herhalde bunların hizmet ettiği Türk Osmanlı devleti, bir Kürt egemenliği değildi!..
Hem İdris-i Bitlisi hem de Ebussuud Efendi, Osmanlı devletinin memurlarıdır. Kürtler ve Kürdistanilikle alakaları yoktur. Bu isimleri güncelleyip Alevileri Kürtlere kışkırtmak, Türk ırkçılığının daniskasıdır!.. Hiç de o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Bugün Alevi katliamlarından bahsedilecekse, CHP’nin ‘dişe diş kana kan’ şiarıyla sahip çıktığı Cumhuriyet Türkiyesi’nin Koçgiri’de, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’, Sivas ve Gazi’de katlettiği Alevilerin hesabı sorulmalı. Henüz tazedirler ve muhataplarının ardılları da meydandadır… Ben de CHP tarihine bakarak iddia edebilirim ki; ‘CHP iktidar olursa, Aleviler yine katledilecek!’.. Tersinin olmayacağını kim garanti edebilir ki?!.
Şah İsmail ve Beşar Esad solcu Alevi peygamberler mi?
Kürtlere yönelik bu saldırganlığın ve Alevi korkutuculuğunun Kürt sorununda demokratik çözümün tartışılmasıyla aynı dönemde gündemleşmesi de manidardır. Alevilik barış, kardeşlik, rızalık, eşitlik, dayanışmacılık inancı değil mi? Niye savaş tüm şiddetiyle sürerken, Aleviler Kürt hareketinden korkmuyordu da şimdi korksunlar?
Kürtler gidip Esad’la savaşacakmış, Aleviler korksunmuş! Nerde mantık, nerde izan? Ya Şah İsmail sevicisi oluyorlar ya da Beşar Esad. Bilinmeli ki Şah İsmail de en az Yavuz kadar zalim biriydi. Tarih, Yavuz’un Anadolu’da onbinlerce Kızılbaşı darağaçlarından sallandırdığını ve kafalarını uçurduğunu, Şah İsmail’in de Tebriz’de binlerce Sünni’yi kazanlarda kaynattığını ve kılıçla doğradığını yazıyor. Biri Kızılbaşları katletmek için babasını katliamlara zorluyor, diğeri de kendisinden Sünnilere merhamet göstermesini isteyen öz annesini öldürtüyor. Evet Alevi sevicilerin Şah İsmail’i savunmasız insanları sırf Sünni diye, aynen Yavuz’un yaptığı gibi, katliamlardan geçirmiş ve buna karşı çıkan kendi annesini de öldürtmüş biridir. Şimdi böyle katliamcı bir zalimden bir Alevi peygamberi devşirmeye çalışanlara ne demeli? Tam 500 yıl önce İdris-i Bitlisi adında bir bir saray memurunun, bu zalimlerden birine sığınıp diğerine karşı savaşmış olmasını Alevileri Kürtlere karşı kışkırtmanın bir aracı yapmanın sosyopsikolojisini analiz etmeyi de bilim insanlarına bırakıyorum.
Bir de Beşar Esad meselesi var. Beşar Esad daha düne kadar Türk Başbakan Recep T. Erdoğan’la ortak bakanlar kurulu bile toplayacak kadar haşır neşir olurken, kimse neden Aleviliğini hatırlamadı acaba? Yüzbinlerce Kürdü yok hükmünde bir statüye mahkum edip tüm kimlik ve demokratik haklarının ayaklar altına alan, aynen Türk hükümetlerin yaptığı gibi baskı ve asimilasyon politikası yürüten, Erdoğan’la anlaşıp yüzlerce Kürt aktivisti işkenceden geçirip Türkiye’ye teslim eden bu Esad değil miydi? Kürtler niye Esad’ı destekleyip iktidarda tutsun ki? Ondan ne çıkarları var? O’nun diğer dinci cihatçı faşist ruhlu çetelerden ne farkı var Kürtler açısından?
Kürtler demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet davası yürütüyor ve kim bunların önünde engelse ona karşı mücadele veriyor; Türkiye’de, Suriye’de, İran’da ve Irak’ta; anayurtları Kürdistan’da…Bir de Kürtlerin selefi çetelerle birleşip Esad’a karşı savaştıkları, savaşacakları yalanları var medyada. Bazı‘sol’ ve ulusalcı Alevici siteler kaç aydır, Kürt sözcülerin söylemlerini cımbızlayıp bir cihatçı-Kürt anlaşmasına kendisini ikna ederek, bu türden manipülasyonlarla yaygara koparmaya çalışıyor. Ne tür bir solculuk olduğu pek anlaşılmıyor ama, uydurma anlaşma haberlerini yapan ‘sol’ medya nedense hem de aynı günlerde Halep ve Tirbesiyê’de onlarca sivil Kürt kadın ve çocuğun Esad rejiminin hava kuvvetleri tarafından bombalanıp katledilmesini görmezden gelebiliyor. Bu Kürt düşmanlığının bir sınırı yok mu? Sol, sosyalist, komünist ahlak bu mu!?..
Kürt hareketinin pratiği görülmüyor mu?
Kürt hareketinin sözcüleri ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın pratik politikada dile getirdiği bazı söylemlerden rahatsızlık duyulabilir veya anlaşılamayabilir. Ama bu kesimler hiç mi Kürt hareketini tanımıyor? Bu mücadelenin yaratmış olduğu sosyal dönüşümü, kadın devrimini hiç mi görmüyorlar? Kuzey’i bırakalım; Suriye’deki Kürt kentlerinde Kürtlerin Arap, Asuri, Ermeni ve Alevi topluluklarla geliştirdiği ortak yönetim çabaları görülmüyor mü? Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisinde bulunan Kürtlerin tüm Ortadoğu’da en dinamik demokrasi ve sol değerlerin savunucusu ve bizzat pratik yürütücüsü olma gerçekliği neden görülmek istenmiyor? Beşar Esad rejiminden kurtulup kendi özerk yönetimlerini oluşturmak isteyen mazlum Kürt halkının mücadelesini neredeyse Amerikan işgaliyle aynı göstermeye çalışmak sol, sosyalist etiğe sığar mı? Kürt hareketinin sadece Aleviler değil, diğer azınlık inançlara yönelik pratik yaklaşımları nasıl görmezden gelinebilir? Aleviler, CHP’li belediyelere karşı cemevi yeri için yıllardır mahkeme kapılarından sürünürken, Diyarbakır’daki Kürt belediyelelerin Aleviler ve diğer inanç grupları için talep bile gelmeden cemevi yaptırıp, kilise ve havralarını onarmaları nasıl görmezlikten gelinir? Bu günün Kürtleri ve Kürt hareketi nasıl ta 500 yıl önceki İdris-i Bitlisi ile örneklendirilebilir, aynı gösterilmeye çalışılabilir? Bu nasıl Alevilik, bu nasıl vicdan, bu nasıl insanlık, bu nasıl sol ve emekten yana olmak?!..
Kürtler kimseden bir şey talep etmiyor; despotik rejimlerin halkların yakasından düşmesi için mücadele ediyor. Tek başına ve dostluğunu beklediği güçlerden gördüğü bunca yalnızlaştırmaya rağmen hem emperyal güçler hem de tüm bölgesel gerici güçlerle dişe diş bir mücadele yürütüyor!..
Sözün özü; Kürtlerin mücadelesini yürüttüğü Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Paradigma, Alevilik yaşam felsefesinin tüm ruhunu içeriyor. Aynı zamanda sosyalist bir toplumu ifade eden ve her ilişkinin karşılıklı rızalığa ve gerekliliklere dayandığı Aleviliğin Rıza Şehri de, Kürt hareketinin Demokratik Komünal Toplum dediği şeyin ta kendisidir! Ürkmek şöyle dursun, Aleviler, hele Kürt Aleviler açısından Kürtlerin özgürlük mücadelesini desteklememek bir zaafiyet ve yol düşkünlüğü olarak görülmelidir. Her halk kendi toplumsal öz değerleriyle güzeldir. Bu değerlere sahip çıkıp korumak tüm insanlığı savunmaktır. Bunları inkar etmek ise, yolun üslubuyla düşkünlüktür. Aslını inkar eden de ettiren de haramzadedir!..