Tek Adam Diktatörlüğünden Nasıl Kurtuluruz?

İçinde geçmekte olduğumuz süreç; halklarımızı büyük bir yıkımın ve çıkmazın eşiğine getirmiş bulunuyor. Bu çıkmazdan kurtulmak için türlü öneriler dolaşıyor. Kimileri tek adam rejimine karşı “HAYIR”cılar birlikte mücadele ederse kurtuluruz diyor. Kimileri Kürt Sorununu çözmek için masaya dönülsün istiyor. Kimileri Demokrasi Cephesi kurulmalı diyor. Kimileri de hala Barış Cephesi diyor.

Tüm bunlar iyi niyetli taleplerdir. Ancak unutulmamalı, HAYIR diyenler asgari müştereklerde buluşamıyor. Demokrasi Cephesi diyenler demokrasinin içeriği konusunda anlaşamıyor. Barış diyenler hep tek taraflı adımlar istemekle meşgul. Bugün Türkiye hem içte, hem de bölgede bir savaşın içinde. Barış ise savaşan iki cephe arasında olur. Onların istemi ile gündeme gelebilir. Oysa TC diktatörü son ferdine kadar Kürdü imha etmekten bahsediyor. Bu durumda Kürde yaşam için direnmek ve kendini savunmaktan başkaca çare kalmıyor.

Türkiye geldiği konum itibarıyla çağdışı bir gericiliğe teslim edilmiştir. Çare mevcut gerici-ırkçı-dinci iktidarı devirmektir. Çare tekçi zihniyeti yerle bir etmektir. Bu ise mevcut devleti tüm kurumlarıyla büyük bir değişime ve dönüşüme uğratmakla mümkündür. Büyük değişim ve dönüşümler ise demokratik bir devrimle olanaklıdır.

Yukarda saydığımız barış, çözüm, yeni anayasa vb. önerilerle ortaya çıkanlar;  yeni TC’yi idrak etmemiş görünüyorlar. Bilinmiyor mu acaba? Türkiye’de tek adam diktatörlüğü kuruldu. 12 Eylül anayasası bile rafa kalktı. Meclis, Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Danıştay, Sayıştay ve hatta TSK bile göstermelik kurumlar haline geldi. Tek adam kendi paramiliter güçlerini oluşturuyor. Kendi çalıp kendi oynuyor kısaca.

Böylesi bir sisteme ve anlayışa karşı demokrasicilik oynayarak sonuç alınabilir mi? böylesi bir ortamda, “demokrasiyi geliştirelim, yeni bir anayasa için iktidarı zorlayalım,  çözüm için PKK silah bıraksın”  ve benzeri her söylem, tek adam rejimini meşru kılmaktır. Hükümet kuramayan, güvenoyu hakkıbile olmayan bir meclisle, yeni anayasa yapalım diye haykırmak samimiyet değildir. Böylesi taleplerle ortaya çıkmak Erdoğan rejimini muhatap alıp meşru hale getirmektir.

Artık yapılacak tek şey kalmıştır. Tek adama ve kurduğu rejime karşı meşru savunma temelinde direnmek ve hiçbir kararını tanımadığımızı dile getirmek. Artık hiçbir “çözüm masası” kuralım önerisi ciddiye alınmamalıdır. Artık hayatın her alanında ve her anında sivil itiatsizliği güncel mücadele haline getirmek gerekiyor.

Tek adam rejimi en ufak bir hak istemini dile getirene bile tahammül edememektedir. Saldırarak, gözaltına alarak hapsederek tüm haklı istemlere engel olunmaktadır. “Terörü bitireceğim” diyen tek adam bu yolda ne kadar askerin, polisin öleceği ile ilgilenmemektedir. Varsa yoksa “tek bir terörist kalmayıncaya kadar mücadele” edebiyatına(!) devam etmek ve yoksul halk çocuklarının birbirini öldürdüğü bir sistemi, hanedanının iktidarını sürekli kılmak amacıyla sürdürmek.

Bu amaçlarla tüm ötekileştirilenlere saldırılıyor. İktidarda kalmak ve soygun düzenini devam ettirmek için mevcut yasalar bile; süreklileştirilen OHAL ile askıya alınıyor. Artık yasasız bir sultanlık, krallık rejimi bulunuyor Türkiye’de. Herkesin kaderi diktatörün iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlı.

Che Guevara; bir ülkede silahlı mücadele başlatmak için yapılan tartışmalara cevap verirken, ülkede tüm legal mücadele yollarının kapanmış olması şartını öne sürmüştür. Şimdi bakalım Türkiye’de tüm legal mücadele yolları bir bir kapatılmamış mıdır?  Evet kapatılmıştır. Tüm demokratik, insani, ekonomik hak istemleri “terörü ve terör örgütünü övmek” denilerek hapis ile, işkence ile karşılanmaktadır.  En ufak bir iş hakkı istemi için eylem yapanlar bile terörist diye yaftalanarak hapse atılmaktadır. Toplumun en dinamik kesimleri ötekileştirilerek potansiyel terörist muamelesine maruz kalmaktadır. Böyle bir ortamda mevcut hükümeti, tek adam rejimini muhatap alıp demokrasi mücadelesi verelim demek, bu rejime geri adım attırmaz. Sadece “tek adam”ın diktatörlüğünü meşrulaştırır.

Mevcut iktidar bugün toplumun en az yarısı için meşruiyetini yitirmiştir. Zorla ve zorbalıkla iktidarda kalmaktadır. Ülkedeki tüm kurumlar göstermelik hale gelmiştir. Aslolan tek adam diktatörlüğüdür.

Biz tek adam diktatörlüğüne karşı olmada samimi isek, ötekileştirilmiş tüm toplum kesimlerinin meşru hak istemlerine sahip çıkarız. İnsanların kimlik mücadelesine sahip çıkarız. Oysa Türkiye siyasetine baktığımızda, HDP ve diğer devrimci demokratik kurumları saymazsak, iktidarı ile ana ve yavru muhalefeti ile tekçilikte büyük bir yarış var.

MHP, CHP, AKP demokrasi için değil; birinin diğerinden ne kadar tekçi olduğu yarışı içindeler.  Kürt düşmanlığında yarış içindeler.  CHP düşen helikopterde ölen askerler için, orada ne işleri vardı? Sorusunu soracağına; ulusal yas ilan edilmesini istiyor.  Bölgede savaşa sürüklenmek felakettir diyeceğine,  Kürt halkının evlerini başlarına yıkmak doğru değildir diyeceğine, mevcut hükümeti bu söylenenleri yeterince yapamamakla suçlamakta ve daha çok saldırı ve yıkım istemektedir.

Yani yukarda saydığımız bu sistem güçleri devrimcilere, emekçilere, Kürtlere, Alevilere düşmanlıkta yarış içindeler. Aslında bu üç parti de ve bunların yavrusu küçük düzen partileri de danışıklı bir dövüş içinde işi idare etmeye çalışıyorlar. Herkes bulundukları konumlarından memnun.  Bunu da geçelim, AKP dışında kimsenin iktidar olma derdi ve istemi de bulunmuyor.

Böylesi bir ülkede artık demokratik mücadele, hak mücadelesi vermek için bile büyük direnişler sergilemek gerekiyor. Öyle “anayasa mahkemesine gideriz, AHİM’e gideriz. V.b” söylemlerle toplumsal muhalefet yapmanın ve faşist rejimi devirmenin olanağı bulunmuyor. Mevcut iktidar tüm legal mücadele yol ve yöntemlerinin önünü OHAL ile, KHK’larla bir bütün olarak kapatmış bulunuyor.

Artık bu faşist-ırkçı-tekçi rejimden kurtulmanın yeni parolası Demokratik Devrimdir. Türkiye toplumu bu çağın en gerici diktatörlüğünden bir devrim ile kurtulabilir. Referandumda gördüğümüz gibi seçimler göstermelik hale getirilmiş bulunuyor. Sonuçlar istendiği gibi ayarlanıyor.

O zaman tüm meşru legal mücadele yollarını kapatan bir rejime karşı anladığı dilden cevap vermek bizim, ötekileştirilen toplum kesimlerinin en meşru hakkı oluyor. Mevcut diktatörlüğe boyun eğerek, Kürt halkına yapılan zulme sessiz kalarak, “Kürtleri desteklersek, batıdaki halk bizi desteklemez” diyerek siyaset üretmeye çalışanlar; samimiyetle bugün içeri atılan, katledilen, yerinden yurdundan ve işinden edilenler için ayağa kalkmazsa, bilsinler ki kendileri de yarın bir bir cezaevlerine girmeye başlayacaklardır.

Kendisini bu sisteme, düzene ve tekçi devlete karşı görenlerin önünde; bu diktatöre dur diyecek devrimci bir çözüm yöntemi bulma görevi durmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON EKLENENLER