Washington Post gazetesi, Türkiye’nin çalkantılı modern tarihi boyunca tutuklanan siyasi muhaliflerin cezaevinde yazdıkları şiir, anı, hikaye, roman, hatta senaryolarla ilgili bir değerlendirmeye yer verdi.
Türkiye’de muhaliflerin hapsedilmesiyle edebiyat yayınlarında artışın yaşandığını yazan gazete, Türkiye’de cezaevinde yazılan edebiyat eserlerinden oluşan köklü bir gelenek olduğunu kaydetti. Özellikle son birkaç yılın, Türk cezaevi edebiyatı açısından verimli geçtiğine dikkat çeken Washington Post’un haberinde, sadece son iki yılda halen tutuklu bulunan ya da özgürlüğüne kavuşan eski tutuklular tarafından en az sekiz kitabın kaleme alındığını ifade etti.

‘Beni hapsedebilirsiniz ama burada tutamazsınız’
Gazetenin cezaevi edebiyatına verdiği örneklerden biri, Ahmet Altan’ın kaleme aldığı cezaevi günlüğü, “Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim.” Arkadaşları, anayasal düzeni devirme girişiminde bulunmak suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olan Altan’ın mevcut siyasi iklim nedeniyle kitabını Türkiye’de uzun yıllardır kitaplarını basan yayıncıya vermediğini, geçtiğimiz hafta İngiltere’de basılan kitabın sonbaharda da Amerika’da basılacağını söylüyor.
Habere göre Altan, cezaevinde yazdığı makaleleri yedi aylık bir süre içinde avukatı aracılığıyla cezaevi dışına çıkardı. Altan, kitabının son paragrafında, “Beni hapsedebilirsiniz ama beni burada tutamazsınız. Çünkü her yazar gibi ben de sihirliyim. Bu duvarların içinden kolaylıkla geçebilirim,” diyor.
Seher’i Sarah Jessica Parker bastırdı
Hapisteki HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yazdığı melankolik kısa hikayelerden oluşan kitabı Seher ise Amerika’da ünlü oyuncu Sarah Jessica Parker’ın yayınevi tarafından basıldı. Gazete, geçtiğimiz Aralık ayında Sarah Jessica Parker’ın New York’un West Village semtindeki evinin önünde elinde Seher’in İngilizce kopyasıyla fotoğraflanmasının Türkiye’de büyük tepki gördüğünü, bunun, ‘terörist propaganda’ yaymakla suçlanan bir siyasetçinin yurtdışında el üzerinde tutulması olarak algılandığını hatırlatıyor.
HDP’liler en az altı kitap yazdı
Demirtaş’ın kitabını Amerika’da “Dawn” adıyla çeviren yazar ve tercüman Maureen Freely, “Türkiye’de direnişi kaleme alma geleneğine paralel olarak bu eserleri okumak da dev bir gelenektir” diyor. Türkiye’de 200 bin adet satan Seher’in yazarı Demirtaş’ı ve başka yazarları temsil eden Amy Marie Spangler da Seher’i okuyanların sayısının çok daha fazla olduğunu, kitapçılarda zor bulunan eserlerin elden ele dolaşarak daha büyük okur kitlelerine eriştiğini söylüyor.
En az altı kitabın, cezaevinde bulunan HDP’li siyasetçiler tarafından yazıldığına dikkat çeken gazete, HDP eski eş başkanı Gültan Kışanak’ın hazırladığı soruları başka tutukluların avukatlarına göndererek bu tutuklularla yaptığı söyleşileri kitaplaştırdığını yazıyor.
Neruda Nazım için kampanya başlattı
Washington Post, Türkiye’de yazılan cezaevi edebiyatına yurtdışından verilen desteğin yarattığı tartışmalarınsa yeni olmadığına dikkat çekiyor. Ünlü şair Pablo Neruda’nın Nazım Hikmet’in serbest bırakılması için kampanya başlattığını hatırlatan gazete, Türkiye’de yıllarca cezaevi edebiyatçıları arasında kadın, erkek, komünist, solcu, İslamcı ve Kürt, çok sayıda yazarın yer aldığını, basılan kitapların bazılarının yasaklandığını, bazılarınınsa en çok satanlar listesine girdiğini kaydediyor. Nazım Hikmet’in tutuklu olduğu 13 yıl boyunca birçok esere imza attığını, Sevgi Soysal’ın cezaevinde yazdığı romanı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nin 1974’te Orhan Kemal Roman Ödülü’nü aldığını hatırlatan gazete, 1983’te yaşamını yitiren İslamcı düşünür Necip Fazıl Kısakürek’in de cezaevinde şiir yazmaya devam ettiğini anımsatıyor.
‘Ben de Sizin İçin Üzgünüm’
Gazetenin Türkiye’de son dönemde cezaevinde kitap kaleme alan gazeteci ve yazarlara verdiği örneklerden biri de Kadri Gürsel.
Gürsel’in cezaevi kantininden satın aldığı defterlere düşüncelerini not aldığı, özgürlüğüne kavuştuktan sonra da kitaplaştırdığı “Ben de Sizin İçin Üzgünüm” sadece bir cezaevi güncesi olarak tanımlanabilecek bir kitap değil. Gürsel, kitabında, Türkiye’de basın özgürlüğünün giderek kısıtlandığı bir ortamda gazeteci olmakla ilgili düşüncelerini aktarıyor.
KÜLTÜR SERVİSİ