Dualarını güneşe dönerek okuyanlar…
Kadını kutsal, doğayı ve bütün canlıları eşit görenler…
Bu halleriyle ilk çıkışlarından itibaren sistem karşıtları; köleliğe, egemenliğe boyun eğmeyenler, kendi kökleriyle buluşup yeşerenler… Hiçbir şekilde sistemi kabul etmeyip reddedenler.
Din hanesi bölümünde “X” ya da “0” ile ifade edilen dine mensup insanlar…
Bu nedenle 72 fermanla terk-i diyar eden, katliamlara, zulme ve sürgünlere maruz kalanlar…
Vatanlarına bir gün dönebilmek umuduyla yaşayan insanlar…
Dünyanın en görünmez acılarının sahibi, en ötekiler…
Ama asla teslim olmayanlar, sırtlarını dağlara veren direnişçiler…
“Êzidî” ya da Kürtçede “Ezda”, yani “beni yaratan”, bir başka deyişle “yaratılmış olanlar”…
Aşkları ve kahramanlıklarıyla nice destanlara kaynak olanlar…
Ve nice aşkların, kahramanlıkların, acıların baki toprağı: Şingal diyarı…
Êzidî inancının kutsal mekânı, yurdu…
Derweş ile Edûle’nin kavuşamamış aşkının mekânı…
Êzidîler Xweda’ya inanırlar.
“Xweda”, Kürtçede “kendini yaratmış olan” anlamına gelir; Allah’tır.
Bu toplum, yaşadıkları bütün katliamlara, zulme ve aşağılamalara rağmen, gitgide azalan sayılarına rağmen, kendi inanç ve kültürlerini yaşatmaya çalıştılar…
Ta ki tarih 3 Ağustos 2014’ü gösterene kadar.
Ve o gün, değişen Ortadoğu dengelerinin kurbanı yapılmak istenen Êzidîler…
Mezhepçilik, çıkar, terör ve kardeş ihaneti sonucu 2 Ağustos akşamı DAIŞ çete örgütü, KDP’nin bölgeden çekilmesiyle Şengal’e girdi.
Aşırı radikal İslamcı bu eli kanlı çeteye karşı direnmek isteseler de, silahsız olduklarından Êzidîler fazla direnemediler.
Yine göç yollarına düştüler…
Yüzlerce Şengalli, kaçamayarak katil IŞİD’in eline düştü.
Niceleri Şengal Dağları’na sığındı.
Yine bir Ağustos sıcağında, yine Kerbelâ tadında bir acı yaşatıldı Êzidîlere.
Susuzluk, açlık bir yandan; buna dayanamayıp hayatını kaybeden yaşlılar, çocuklar diğer yandan…
Ve binlerce kadın…
DAIŞ tarafından kaçırılıp cariye yapılan, satılan yüzlerce Êzidî kadın…
Öyle acılar bıraktı ki bu katliam, sebeplerini ve ortaklarını asla unutmaz bu halk.
Belki de bu acı ve anlamlarından dolayı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan eski ve yeni Derweş’lere bir şiiriyle seslenmiş, o şiirle Derweş’in yaralarını sarmaya çalışmıştı.
Ve Derweş’in aşkını gerçek kılmak, Kürdistan’ın kutsal topraklarını korumak için,
Silahını ve inancını kuşanan yüzlerce kadın ve erkek özgürlük savaşçısı; Hesekê’den, Gre Spî’den, Kürdistan dağlarından, aynı güneş gibi doğdular, akın akın geldiler…
Terk edildiğini hisseden yüreklere umut, çatlayan dudaklara su, kanayan yaralara merhem olmak için geldiler.
Yaşananları değiştirmek belki mümkün değildi…
Ama 74. Ferman’ı engellemek mümkün oldu.
Ferman’dan sonra Êzidî toplumu, ilk kez kendi acılarını güce dönüştürerek kendini var etmeye çalıştı.
Kendi sistemini oluşturarak, kendisi için mücadele etti ve bir irade haline geldi.