Televizyon ekranlarından “Alevilerin haini çoktur” cümlesini duyduğumda, yüreğimde derin bir acı hissettim. Çünkü bu söz, sadece bir topluluğa yöneltilmiş bir hakaret değil; benim kimliğime, inancıma, yoluma yapılmış bir saldırıdır. Biz Aleviler, tarih boyunca ihanetle değil, direnişle anıldık. Defalarca kılıçtan geçirildik, yakıldık, sürgün edildik. Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’de öldürüldük. Ama hiçbir zaman zalimin sofrasına oturmadık, hiçbir zaman hakikatten vazgeçmedik. Bu yüzden bize “hain” diyen, aslında kendi diline ve vicdanına ihaneti ilan edendir.
Ben biliyorum ki Alevi olmak, “eline, beline, diline” sahip olmaktır. Alevi olmak, Pir Sultan Abdal gibi darağacına giderken bile zalimin zulmüne boyun eğmemektir. Seyit Rıza gibi darağacında “Sizin hilelerinizle baş edemedik, bu bize dert oldu” diyerek tarihe onur bırakmaktır. Bizim yolumuzun yolcuları hain olamaz; çünkü bu yolun özü, ihanet değil, hakikattir. Asıl ihanet, halkların kardeşliğini bozanlarda, inançları birbirine düşman edenlerde, devletin katliamlarını görmezden gelenlerdedir. Asıl ihanet, insanı insandan ayıran, dilini nefretle kirleten zihniyettedir.
Ben bir Alevi olarak şunu söylüyorum. Alevilerin haini yoktur. Alevilerin darağacına gidenleri, yakılanları, sürgün edilenleri, bedel ödeyenleri vardır. Biz ihanetle değil, direnişle anılırız. Merdan Yanardağ’ın sözleri, hiçbir şekilde “yanlış anlaşıldım” bahanesiyle geçiştirilemez. Bu söz, hakikati yaralayan bir iftiradır. Ben bu iftirayı reddediyorum. Çünkü biliyorum ki suskunluk zulmü büyütür, hakikati ise ses büyütür.
Ve son sözüm şudur.
Bizim yolumuz hakikatin yoludur. Hakikati kirleten her söz, bizden değildir.