10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı’nda, “Savaşa inat, barış hemen şimdi” diyerek bir araya gelen binlerce insan IŞİD’in bombalarıyla katledildi. Devletin ihmaliyle derinleşen bu insanlık suçu, Türkiye tarihinin en kanlı sivil katliamı olarak hala adalet bekliyor. 10 Ekim 2015 sabahı, Ankara Garı önünde toplanan binlerce insan, barışın en yalın, en insani talebiyle bir aradaydı. “Savaşa inat, barış hemen şimdi” diyerek yola çıkanlar, IŞİD’in canlı bombaları tarafından katledildi. Ancak bu katliam yalnızca bir terör saldırısı değil; devletin ihmaliyle, istihbaratın körlüğüyle, adaletin sessizliğiyle derinleşmiş bir insanlık suçuydu.
O gün, KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin öncülüğünde düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi, bu ülkenin en geniş katılımlı barış çağrılarından biriydi. Fakat Ankara Tren Garı’nda, IŞİD terör örgütünün düzenlediği bombalı saldırı sonucu 104 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Türkiye tarihinin en kanlı sivil katliamı olarak hafızalarımıza kazındı bu gün. 104 can Her biri barışın, adaletin, eşitliğin savunucusuydu. Her biri, Ortadoğu’da emperyalist savaş politikalarına ve içeride yürütülen kirli savaşa karşı sesini yükseltmişti. Fakat devlet o sesi susturdu. Kimin istihbaratı vardı, kim izledi, kim göz yumdu; yıllar geçti, yanıtlar gelmedi. Dosyalar kapatıldı, adalet toprağa gömüldü.
Devlet, tıpkı Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta olduğu gibi bu katliamda da “seyirci” değil, “sistematik bir fail”dir. Çünkü bu ülkede barış demek, kardeşlik demek, laiklik demek, eşit yurttaşlık demek her zaman iktidarın savaş düzenine, milliyetçi söylemine ve sermaye düzenine çomak sokmak anlamına geldi. Devlet, “barış isteyenler”i her daim “tehdit” olarak gördü. O yüzden 10 Ekim yalnızca bir katliam değil, “barış isteyenlerin cezalandırıldığı” bir politik infazdır. Bugün on yıl geçti. Meydanlarda hala aynı sorular yankılanıyor. Kim korudu bu katilleri? Kim yol verdi? Kim göz yumdu? Ve kim sustu?
Yargı mekanizması, adalet duygusunu değil, devletin bekasını korudu. Dosyalar “gizlilik”le, duruşmalar “ihmal”le kapatıldı. Oysa adaletin olmadığı yerde barışın da toplumsal güvenin de olmayacağını en iyi biz biliyoruz. Ankara Gar Katliamı, yalnızca bir anma tarihi değil; bu topraklarda adaletin nasıl sistematik biçimde yok edildiğinin de aynasıdır. O gün katledilen canlarımız, bugünün mücadelesine ışık tutuyor. Çünkü barış, yalnızca savaşın yokluğu değil; eşitliğin, adaletin, inancın, kimliğin özgürce yaşanabildiği bir düzenin adıdır. Bizler, 10 Ekim’in tanıkları, bu düzenin değişmesini isteyenler olarak biliyoruz ki; barış talebi, iktidarların lütfu değil halkın hakkıdır. Bu hakkı gasp eden, halkın iradesine kast eden her güç, tarihin karanlık sayfalarına yazılacaktır.
10 Ekim, Alevi’sinden Kürt’üne, sosyalistinden emekçisine; farklı kimliklerin bir araya geldiği bir insanlık meydanıydı. Bu yüzden hala korkutucudur. Çünkü 10 Ekim, “bir araya gelen halkların” umududur. İşte bu umudu öldürmek istediler. Ama başaramadılar. Çünkü barış, bir kez insanın vicdanına kazındığında, hiçbir bomba onu susturamaz.
Bugün, on yıl sonra bir kez daha söylüyoruz.
Biz unutmuyoruz. Katillerin adını da biliyoruz, göz yumanların yüzünü de. Barışa kastedenleri affetmeyeceğiz.
Ve ne olursa olsun, her 10 Ekim’de, Ankara Garı’nın merdivenlerinde, bir ülkenin vicdanı yeniden toplanacak. Çünkü biz, yaşamı savunanların, barışa inananların çocuklarıyız.
10 Ekim’i unutmadık, unutturmayacağız!