Barış, yalnızca sessizlik değil; yaşamın yeniden yeşermesidir. Savaşın durması yalnızca silahların sustuğu an değil, dağların yeniden nefes aldığı, suların özgürce aktığı, halkların inancını korkusuzca yaşadığı andır. İşte biz Aleviler için barış; bu bütünlüklü diriliştir.
Suriye’de Alevilere yönelik yapılan katliamlar hala hafızamızda. Banyas’ta, Hama’da, Lazkiye kırsalında Alevi köyleri bir bir haritadan silinmeye çalışıldı. Çocuklar inançları nedeniyle öldürüldü. Kadınlar kaçırıldı. Türbeler yerle bir edildi. Bu soykırım, sadece bir mezhebe karşı nefretin değil; aynı zamanda doğaya, hafızaya, halklara ve barışa karşı işlenmiş kolektif bir suçun adıdır.
Ama biz yalnızca Suriye’ye bakarak gözyaşı dökemeyiz. Çünkü bu ülkenin tam ortasında, Tokat’ın dağ köylerinde, yine bir halk sessizce yok edilmeye çalışılıyor.
Bugün Tokat’ta, Alevi köylerine kurulan maden ocakları bir doğa kıyımı değildir sadece. O madenler, yüzyıllardır o dağlarda dua eden anaların sesine, cem tutan pirlerin nefesine, dedelerin dik duruşuna yöneltilmiş açık bir tehdittir. Bu coğrafyada doğaya yapılan saldırı, Aleviliğe yönelmiş bir kıyımdır. Devlet bunu bilmiyor değil. Tam tersine, bunu çok iyi bildiği için maden şirketlerini önce Alevi köylerine gönderiyor. Çünkü Alevi köyleri direnişin, hafızanın, başka bir yaşamın adıdır.
Açık konuşalım. Tokat’ta yapılan, bir ekolojik kırım değil, bir inanç soykırımıdır. Sadece toprağı değil, o toprakla bütünleşmiş bir kimliği yok etme çabasıdır. Bu politika, Maraş’ta yakılan evlerden, Dersim’de susturulan çocuklardan, Sivas’ta diri diri yakılan ozanlardan besleniyor. Devlet, bu yolla Alevi halkına “yerin altını da, üstünü de size dar edeceğim” diyor. Ama unuttukları bir şey var. Biz toprağı kutsal biliriz. Bizim için dağ, sırdır. Su, candır. Ağaç, dosttur. O yüzden kimsenin toprağı altın diye delmesine, ağacı kar diye kesmesine, suyu ticaret diye kirletmesine boyun eğmeyiz.
Tokat’taki her maden çukuru, bu halkın inancına kazılmış bir çukurdur. Ve biz bu çukurları mezara çevirmeye çalışanlara karşı susmayacağız.
Suriye’de Alevilere uygulanan soykırımı görmezden gelenler, Tokat’ta da doğaya karşı yapılan bu kıyımı meşrulaştırarak aynı zihniyetin devamını sağlıyor. Çünkü inanca tahammülsüzlük, doğaya düşmanlıkla birlikte yürür. Çünkü Alevilik, doğadan ayrı bir inanç değildir. Biz suya dua ederiz, toprağa niyaz ederiz, dağa selam dururuz. O yüzden doğaya düşman olan, Aleviliğe de düşmandır.
Bugün Tokat’ta Alevi köyleri ayakta duruyorsa, bu biraz da bu halkın kadim hafızasıyladır. Ama bu hafıza, sessizlikle değil; haykırarak korunur. O yüzden buradan sesleniyoruz.
Devlet, maden şirketlerini çek!
Alevi köylerini terk et!
Doğayı katleden projeleri derhal durdur!
Tokat’ın dağlarını, Suriye’nin köylerinden ayrı sanma! Bu halkın sabrı varsa, sözü de vardır!
Ve biz bu sözümüzü yüreğimizdeki asırlık hakikatle söyleriz. Çünkü biz Aleviler, toprağı da koruruz, inancı da. Susarsak, taş bile dile gelir.
Son sözümüzü ozanlarımız söylesin.
“Bu dünyada bir ben varım
Bir de zalimin zulmü
Zulmün bittiği yerde
Başlar Hak yolunun gülü”
Pir Sultan Abdal
Barış, doğadan yükselirse gerçek olur. Doğa özgür değilse barış da yalandır.