“Bütün enerjimizi Kürdistan davasına verdik. Bunun için de mutluyum. Ülkemiz için elimizden ne geliyorsa yapabildiğimiz oranda yaptık. Ben Dr. Şivan taraftarıydım. 1984 15 Ağustos atılımından sonra PKK’nin yürüttüğü mücadeleyi destekledim.’’
FİRAZ BARAN
Kıtlıktan üç yıl sonra… Yıl 1948. Bir oğlan çocuk doğdu. Annesi günleri unutmamak için her gün beşiğine bir ilmek ip attı. Kırkıncı ilmeği attığı gün tören yaptılar. Anne çocuğu kucağına aldı. Bir eleğin içine makas, iğne, bir parça ekmek ve bir pabuç koydular. Bu elek anne ve çocuğun başının üstünde tutuldu. Sonra nenesi kırk kepçe ılık suyu eleğin üzerinden çocuk ve annenin üstüne döktü. Her döküşünde de ayrı bir söz söyledi:
“Çal çal e mişka ye / Mar a ye / Daran e / Pez e / Kurm û Kêza ye / Hirçan e / Însên e…” Böylece çocuğun ruhuna doğadaki canlıların ruhlarının yardımcı olacağına inanıldı.
Çocuğa dedesinin müsahibi Dêrsim sürgünü Seyit Ali’nin ismini verdiler. O gün dedesi keman, dayısı bağlama, babası da cura ile deyiş okudu.
Bazı insanlar kulağına üflenen sesi takip eder. Bazıları isimlerindeki anlamın onların kaderi olduğuna inanır. İşte bu çocuk hem kulağına üflenen saz sesini unutmadı, hem de ismini aldığı adamın geldiği coğrafyayı ve oradaki dağların vicdanını… Bu çocuk büyüdüğünde Aşık Temelî oldu.
Kıtlığa karşı tedbir
Aşık Temelî, Sarız’ın Kürt ve Alevi olan köylerinden birinde, Dallıkavak’ta doğdu. Çocukluğu dedesinin kıtlık döneminde yaptığı fırının içinde oynayarak geçti.
Bu fırının ders dolu bir hikayesi vardı.
İkinci dünya savaşında Kuzey Kürdistan ve Anadolu’da birçok köy kıtlıkla karşı karşıya kaldı. Çünkü Türk ordusu köylere gidip insanların elindeki erzağı aldı. “Dünya savaşı oluyor. Bizim buğdayımız çürüdü. Ordumuza erzak gerekli” dediler. Ancak bu erzağı Karadeniz’de olan Alman denizaltılarına, onlar da Hitler’in ordusuna götürdü. O dönem erzağını orduya kaptırmayan bir köy Dallıkavak oldu… Aşık Temelî, bunu nasıl başardıklarını şöyle anlattı:
“Büyük dedem Memê Kehe seziyor ve ordu bu girişimlere başlamadan tedbir geliştiriyor. Kuyular kazıyor. Patatesleri o kuyulara saklıyorlar. Büyük damların arasına görünmeyecek şekilde arpa, buğday, yulaf indiriyorlar. Yedi köyün erzağı bu şekilde saklanıyor ve orduya gıda verilmiyor. O kıtlık döneminde yedi köy depoladıkları bu gıdalarla kendi yaşamını idare ediyor.”
1956: Şifacı Nenesi Kurtardı
Dallıkavak köyü sert kışlarıyla meşhur. Aralık, Ocak ve Şubat ayları kar yerden kalkmaz ve çocukların göğsüne kadar ulaşır.
1956 kışında, Temelî 8 yaşındayken okul yolundaki dere buz tuttu. Çocuklar derenin üstündeki tahta köprüyü geçerek okula gidiyordu. Bir sabah okula giderken köprüde Temelî’nin ayağı kaydı ve buzun üstüne düştü. Buz kırıldı ve suya girdi. Küçük bir dereydi ama Temelî’nin her tarafı ıslandı. Vücudu adeta buz kesildi. Okula ulaşınca sobanın önüne geçti. Ama öğleden sonra titremeye başladı ve ateşi yükseldi. Kar yolları kapatmıştı. Tedavisini nenesi yaptı.
Nenesi, kuyruk yağı ile balı kavurdu. 2 ay boyunca her sabah zorla Temelî’ye bir tahta kaşık yedirdi. Bu ilaç akciğerini kuvvetlendirdi. Bahar gelip, karlar eriyince Kayseri’ye doktora götürdüler. Doktor şöyle dedi: “Zaturre olmuş ama kurtarmışsınız.” Nenesinin adı Pincê Malê Avde idi. Pincê şifacıydı. Doktorun olmadığı, yolların kapandığı o dağ köyünde Temelî’yi şifacı olan nenesi kurtardı.
1962: Kayseri’de 16 işe girip çıktı
Koyun besiciliği yapan babası güzel cura çalar, usta malı eski deyişleri seslendirirdi. Alevilerin doğal okulu cemlerde yetişmiş, konuşkan bir cemaat adamıydı. Ama ekonomik olarak yanlış kararlar çok alırdı. Bu nedenle aileyi on iki defa boş çulun üstüne oturttu. Temelî 14 yaşında bir karar aldı. Kayseri’ye gidip çalışacak ve bir meslek öğrenecekti. Ama bu hiç de kolay olmayacaktı.
Çünkü 6 ay içinde 16 işe girip-çıktı. Bazen işyeri sahipleri, bazen müşteriler, bazen beraber çalıştığı iş arkadaşları Kürtlere ve Aleviliğe küfrediyordu. Temelî de onlarla kavga ediyor ve işten ayrılıyordu. Hamallık, garsonluk, terzi çıraklığı, otel katipliği gibi birçok farklı iş yaptı. Bir defasında lokanta sahibi maaşını vermek istemeyince kasayı soydu, maaşını aldı. Geri kalan parayı bırakıp oradan ayrıldı.
Bu kadar işe girip çıkınca ve şehirde bir başına kalınca insanları tanıdı. Dedesinin sözü aklına geldi: “İnsanlar ay gibidir. Bir tarafı karanlık, bir tarafı aydınlık.” Ona Kayseri’de hep karanlık yüzleri görünmüştü. Deyim yerindeyse hayata karşı erkenden tecrübe sahibi oldu. Altı ay sonra Sarız’a döndü. Babası yine koyun almış, başka bir köye taşınmış, besicilik yapıyordu. Burada babasına rakip olacaktı.
TİP ile tanışma
Aşık Temelî çocukluğunda bağlama çalmayı öğrendi. 11 yaşından itibaren de şiir söylemeye başladı. 1963 yılında Akşam gazetesini okuyarak Türkiye İşçi Partisi’ni tanıdı. O dönem Sarız’da TİP şubesi ve çalışanları yoktu. Aşık Temelî Sarız’ın köylerinde TİP propagandası yapmaya karar verdi. 1965 seçimleri için özel çalıştı. 1964’ten itibaren sağlam deyişler, marşlar da yazmaya başlamıştı.
Bağlama çalması, dürüst bir genç olarak tanınması, deyişlerinde dobra dizeler söylemesi ve yörede sevilen bir karakter olan Haydar Bayrak’ın torunu olması işini kolaylaştırıyordu. Gittiği köylerde destek sözü alıyordu. O zaman CHP Kayseri il yönetiminde olan babası ve dayısı ona sadece gülüp geçiyorlardı. “Gençtir, dolaşıp konuşsun” diyorlardı.
Ama 1965 genel seçim sonuçları açıklanınca kazın ayağının öyle olmadığı anlaşıldı. TİP Sarız ve köylerinde CHP’yi ezip geçmiş, ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Bunun üzerine babası ona düşman kesildi. Hatta TİP sevdasından vazgeçmesi için bir karakol komutanı üzerinden onu tehdit bile etti. Bunun üzerine Temelî babasıyla kötü bir kavga ettikten sonra İstanbul’a gitti. Takvim yaprakları 1966 senesini gösteriyordu.
İsmi nasıl Temelî oldu?
1966 yılında Temelî İstanbul’a gitti. Giderken kendisiyle bir defter götürdü. Bu defterde 1964-65 ve 66’da yazdığı 338 şiir, deyiş ve marş yazılıydı. İstanbul’da bir akrabası vasıtasıyla dönemin ünlü ozanı Aşık İhsani ile tanıştı. İhsanî, “Bana üç şiirini oku” dedi. Temelî, önce “Uyandık Hey Geliyoruz” marşını okudu.
“Uyandık hey geliyoruz
Bu işin nedeni neden
Kimdir bunu böyle eden
Bismil İdil Şemdinli’den
Uyandık hey geliyoruz
Geliyoruz geliyoruz
Biz bu işi biliyoruz…”
Aşık İhsani heyecanla ayağa kalktı ve “Nedir senin adın” diye sordu. “Seyit Ali” dedi. “Hayır. Senin adın Temelî olacak” diye yanıtladı İhsanî. “Bu ağır bir isim” deyince Îhsanî şöyle dedi: “Bu yaşta bu şiiri yazdığına göre sen bir temel oluşturacaksın.”
İhsani, Temelî’yi heyecanla gazetelere götürüp tanıştırdı. Gür sesiyle “Anadolu’dan gelen yağız bir delikanlı. Şiirleri insanı titretiyor” diyordu.
O dönem sendikalar işçilere yönelik 2-3 haftada bir konserler yapıyordu. Aşık Temelî de Şişecam fabrikasının işçilerine ve montaj sanayinin kurulduğu Gebze’de konserler verdi. Ancak 1967 Haziran ayında çıkacağı konseri hayatı boyunca unutmayacaktı. Harbiye açık hava tiyatrosunda çok sayıda sanatçının sahne alacağı bir program hazırlanmıştı. Salon doluydu. Sıra Temelî’ye geldi. Uyandık Hey Geliyoruz marşını okuyunca salon ayağa kalktı. Sahneden ineceği zaman insanlar “Devam et” diye bağırdılar. Söylediği her marş insanlara büyük heyecan verdi.
Yaşlı bir profesör hemen orada Temelî için kitap topladı. O gün Temelî’ye bir teliz kitap hediye ettiler. Ama eve kapanıp aylarca kitap okuyacak sabrı yoktu, dönem de o sabrı kaldırmıyordu. 68 Kuşağı geliyordu!
68 kuşağı, marşlar ve sendikal çalışmalar
Aşık Temelî 1967-1968-1969 yıllarında İstanbul’da sendikal çalışmalar yaptı. Binlerce işçiyi sendikalı yaptı. Boğaz Köprüsü, Göztepe’deki hastane yeni yapılıyordu. Yapı-İş Sendikası adına İstanbul’un Anadolu yakasından Çorlu’ya kadar olan bütün inşaatlara gitti. Arada bir bekçilerden demir sopalar da yedi. Ama yılmadı. Aşık Temelî, “Türkiye tarihinde kayıtlara göre en büyük zam anlaşması yapan sendikacıyım. %143 zam almıştık. Araştıranlar görecektir. Seyit Ali Bayrak diye geçer” diyor.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları Yapı-İş Sendikası’nın üstündeki salonda bir araya geliyordu. Aşık Temelî onlarla tanıştı ve bu bir şans oldu. Çünkü Aşık Temelî irticalen şiir söyleyebilen bir özelliğe sahipti. Günün koşullarına ve güncel siyasi gelişmelere göre şiir veya marş söylüyor, devrimci gençler bunu yürüyüşlerde dillendiriyorlardı. Aşık Temelî, o dönemi şöyle anlatıyor:
“Gece-gündüz işçilerin arasındaydım. Sonra gençlerin yanına. Üniversite işgal edilmişse sazı alıyor, gençlere moral vermeye gidiyordum… Ben akşam marşı söylüyordum, sabah bakıyordum ki bizimkiler yürüyüşte, caddede o marşı söylüyorlar. Deniz, Celal, Garbis, Fahri Aral… Muazzam hareket gelişti. Sonra polis bindi. Sonra koşturmaca… Durmaksızın bir hareket…”
1973’ten sonra Kürtçe eserler
Aşık Temelî, Türkiye’de yaşadığı gözaltı ve işkenceler sonrası 1973’te Almanya’ya geldi. O günden bu yana da geri dönmedi. Dile kolay… 46 yıldır doğup büyüdüğü köye gidemiyor. Çünkü siyasi çalışmalarını burada da sürdürdü.
Avrupa’da özelde bir Kürt ozanı olarak çalışmalar yürüttü. 1973-1982 arasında hemen her hafta, bazen haftada iki defa gecelere, etkinliklere katıldı. O dönem Avrupa’da hem Kürtçe, hem Türkçe söyleyebilen ve devrimci olan ozan az olduğu için bütün kesimlerden topluluklar onu gecelerine çağırdı. O gittiği her yerde sadece şarkı söylemedi, Kürdistan propagandası da yaptı.
Aşık Temelî o yılları şöyle değerlendiriyor: “Bütün enerjimizi Kürdistan davasına verdik. Bunun için de mutluyum. Ülkemiz için elimizden ne geliyorsa yapabildiğimiz oranda yaptık. Ben Dr. Şivan taraftarıydım. 1984 15 Ağustos atılımından sonra PKK’nin yürüttüğü mücadeleyi destekledim. Yine ulusal mücadele veren bütün Kürt örgütleriyle de ilişkimi korudum. Evimde yaralı peşmergeyi de, yaralı gerillayı da misafir ettim. Diplomatik olarak da ulusal mücadeleye üniversitelere öğrenci yerleştirme ve başka konularda katkılarımız oldu.”
E s e r l e r i
Aşık Temelî sanat hayatı boyunca üç kaset çıkardı ve altı kitap yayınladı. Kasetlerinin isimleri şöyledir:
1. Kaset: İşçinin Sesi / 1975
2. Kaset: Hozanê Şoreşgerî Demoqrat
3. Kaset: Selam Kürt Türk Halkları Kardeşliğine / 1980
Aşık Temelî’nin kitapları ise şunlardır:
- Sınırları İstemiyom Kardeşim
- Bin Yıllık Hasret
- Namirim
- Kurdîa Me Rih û Riçikên Me
- Zimanê Me Derûna Me
- Hesreta Sed Salan
Özgür Politika