YAŞAMIN BİR PARÇASIDIR ÖZGÜRLÜK
“Özgürlük bölünemez bir kelimedir. Tadına varmak ve onun için kavga etmek istiyorsak, onu zengin fakir ayırt etmeden, fikirlerimize katılsınlar ya da katılmasınlar, hangi ırk ve renkten olurlarsa olsunlar, herkese yaymaya hazır olmalıyız.” Wendell WİLKİE.
Düşünce, ifade ve anlatım özgürlüğünün olduğu bir ülkede şu görüş yasak, bu görüş serbest denilemez. Düşünce özgürlüğünün olduğu yerde, her türlü düşüncenin demokratik çerçeve içerisinde konuşulup, tartışılmasını gerektirir. Ve her insan inandığını ve düşündüğünü demokratik sınırlar içerisinde kalarak açıkça ve serbestçe savunur. Demokratik sistemi çağdaşlaşmış ve demokrasi kültürü gelişmiş devlet hiç kimseye baskı uygulayarak kendi (tekçi) ideolojisini dayatamaz. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; Madde 1: “Bütün insanlar özgür; onur ve hakları yönünden eşit doğarlar.” -Madde 3: “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.”) Demokrasilerde devlet ve devlet görevlileri gibi düşünmeyenler de düşüncelerini açıklarlar, yayarlar, savunurlar. Bunları yaptı diye de hiçbir cezai müeyyide ile de karşılaşmazlar. Özgürlüğü yalnız kendileri ya da kendileri gibi düşünenler için isteyenler demokrat değil, despot ve bağnazdırlar. Demokrasi, kendileri ve kendileri gibi düşünenler kadar zıtları-karşıtları için de özgürlük-eşitlik istenen rejimin adıdır!
Bütün insanlığın kabul ettiği, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 18’e bir bakalım; “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak din ya da inanç değiştirme; dinini ya da inancını tek başına ya da topluca, açık ya da özel olarak öğretip, uygulama, tapınma ve anma bağlamında açığa vurma özgürlüğünü içerir.” İnsan hakları ve temel özgürlükler, tüm insanların doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır. Uluslararası yasalarda garanti altına alınmışlardır. Bunların korunması ve geliştirilmesi devletlerin en başta gelen görevidir. Demokrasinin temelinde, insana saygı ve hukukun (yasaların değil) üstünlüğü yatar. Demokrasi, ifade özgürlüğünün toplumun her kesimine karşı hoşgörünün ve herkes için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir. Paris şartını imzalayan Türkiye’nin ayırım gözetmeksizin, herkesin düşünce, vicdan, inanç, anlatım ve örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğunu kabul etmiştir. Ancak bugün Türkiye’de insanlar düşüncelerinden dolayı cezaevlerine kapatılmaktadır. İnsanla düşünceyi birbirinden ayırmak ne kadar olanaksız ise düşünce ile özgürlüğü ve örgütlenmeyi de ayrı düşünmek o kadar olanaksızdır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 19’a da bir göz atalım; “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır; bu özgürlük düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bu bilgi ve düşünceleri her yerde arama, elde etme ve yayma hakkını içerir.” Bu konu Helsinki sonuç bildirisine şöyle yansımıştır; “Katılan devletler, ırk, cinsiyet, din ve dil ayırımı gözetmeksizin herkes için düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüklerini de kapsamak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterirler.” Demokrasisi gelişmiş demokratik ülkelerde, düşünce özgürlüğü yaşamın parçasıdır. Bu ülkelerde “düşünce ifade edilirse eylem olur” gibi saçma sapan görüşleri kimse ciddiye almaz. Demokrasisi gelişmiş demokratik ülkelerde “yararlı düşünce” veya “zararlı düşünce” ayırımı yapılmaz. Düşünceler “doğru” ya da “yanlış” düşünce olarak ele alınırlar. (Madde 9: “Hiç kimse, keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez.”) Düşüncelerinden dolayı kimse hapse atılmaz, kimse kınanmaz ve kimse işinden edilmez.
Demokrasi, temel insan hak ve özgürlüklerinin esas olduğu bir çoğunluk yönetimidir. Demokrasi tanımının can alıcı noktası, “temel insan hak ve özgürlüklerinde” yatar. Bu özgürlükler, yani, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve inanç özgürlüğü gibi özgürlükler olmaz ise, herhangi bir “çoğunluk yönetimini” demokrasi diye nitelemek ve öyle görmek doğru değildir. (Çoğunlukla-çoğulculuğu birbirine karıştırmamak gerekiyor, çünkü bu iki kavram birbirinden farklıdır.) Demokrasiyi tanımlarken, yalnız çoğunluğun isteklerine ağırlık vermek, buna karşılık çoğunluğun dışında kalanların temel hak ve özgürlüklerini ihmal etmek yanlıştır ve demokrasiyle de bağdaşmaz.
Çoğunluğun, gücünü, demokratik olmayan bir biçimde kullanmasını önlemenin güvencesi, temel insan hak ve özgürlükleridir. Bu özgürlüklerin başında da inanç özgürlüğü gelir. Bu özgürlüğün devlet tarafından korunmasına da Laiklik ilkesi denir. (Sözünü ettiğimiz laiklik ilkesi, Ülkemizde 1930’lardan günümüze kadar uygulanan (tekçi-inkârcı) laiklik ilkesi değildir.) Laik Devlet, her bireyin diline, inancına saygı göstermekle birlikte, bir başka kimsenin başkaları üzerinde baskı kurmasına da engel olur. Ve bunu dikkatli bir şekilde denetlemekle yükümlüdür. Laiklik ile demokrasi arasındaki ilişki, özgürlük ve eşitlik temellidir. Laikliğin ve demokrasinin “olmazsa olmaz” koşullarının başında gelen ise temel insan hak ve özgürlükleridir.
Devlet yönetim (Rejim-Sistem-Hükümet) şekli ne olursa olsun, özgürlüklere tümü ile saygı gösterilmeyen hiçbir toplum özgür değildir; özgürlüklerin kayıtsız ve koşulsuz var olmadığı hiçbir toplum tam özgür değildir! Evet, üstünlük ve ayrıcalık üretmeden doğallaşan demokratik sistem, tüm topluma ayrıcalıksız bir hayat verdiğinde hakikatle buluşur, insani ve doğal bir anlam kazanır. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan düşünce özgürlüğü, sadece bir kesimin değil, bu ülkede yaşayan tüm yurttaşların sorunudur! Büyük Aktör Charlie CHAPLİN diyor ki; “Beni duyanlara sesleniyorum. Umutsuzluğa kapılmayın. Mutsuzluğumuzun sebebi hırslı kişilerin, insanlığın ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. İnsanlar ölür, ÖZGÜRLÜK Ölmez.”
Aşk İle.