Ayasofya’da Filistin mitingi gerçekten dikkat çekiciydi. Eşini kurasız, çekilişsiz ve devlet imkanlarıyla beş kere haça göndermiş haramzade Ali elinde kılıç ile vaaz veriyor. Lüks makam arabalarıyla camiye gelmiş iktidar zerzevatı ve binlerce figüran huşu içinde, aşka gelmiş Ali’yi dinliyor. Sahneyi Recep’in Bilal’den daha akıllı kızı Sümmeya tamamlıyor. Evet, evet, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nda sıfırlama işindeki becerisiyle tanıdığımız Sümmeya Hanım. Bilal’in imdadına yetişen kahraman zeki kız. Şehadet parmağı havada tekbir getiriyor.
Recep, 1 Ocak 2024’te Bilal’e de şov örgütlemişti. Devlet erkanının sıralandığı, Bilal’in muhteşem dehasını gösterdiği bir miting düzenlemişti. Ailesinin gemileri harıl harıl İsrail’e lojistik taşırken, “Elimizden geleni yapacağız ki bu sermaye sahipleri ayağını denk alsınlar” dediği miting.
İsrail ile Filistin Gazze’deki gerginlik sürecinde Türkiye’nin tavrını gözden geçirin. Erdoğan son günlerde yüksek perdeden konuşuyor. Ülkede ekonomik kriz derinleştikçe, Erdoğan’ın bu tonu da yükseliyor. Ve ülkenin ana gündemine bunu yerleştirmeye çalışıyor. Troller iç siyasette Filistin söylemlerinin egemen olması için müthiş bir çaba harcıyor. Hep bir ağızdan bağırıyorlar, “cambaza bak”.
Recep’in dış siyasette bilinen durumu, Türkiye’nin kullanışlı olması ve kendisini kullandırmasıyla ilgili. NATO’nun ileri karakolu, Avrupa’nın mülteci kampı. Değeri bu kadar. Uluslararası tüm güçler görüyor, Recep, güçlülerin karşısında her zaman hazırolda bekleyen, kendinden zayıflara karşı acımasız, vicdansız biri. Filistinle ilgili söylediklerinin sadece iç kamuoyunu hedef aldığını biliyorlar.
Onun içindir ki, Recep’in söyledikleri ancak dünya medyasının komedi sayfalarında yer buluyor.
Peki iç siyaset? İç siyasette Recep kabadayılığını Türkiye toplumuna ve bizlere pazarlıyor. Beceriksizliğinin üstünü Filistin’de dökülen kanla örtmeye çalışıyor. Sahte gözyaşları ile sahneye iniyor. Kendisinden başka ses duymak istemiyor, halk farklı bir ses duyamasın diye alternatif medyayı, muhalif medyayı daha da baskı altına alıyor; tutukluyor, tehdit ediyor, yasaklar getirip davalar açtırıyor.
Filistin davasını desteklediğini açıklıyor ve İsrail’e kafa tutuyor. Yalancı kabadayıya sormazlar mı halen diplomatik temsilciliğiniz İsrail’de ne iş yapıyor? Hangi işlerin takibi için orada hala duruyor? Azeri petrolünü İsrail’e kim taşıyor? İsrail’e jet yakıtını nereden sağlıyor? İsrail ile ticarete getirdiğiniz kısıtlamalara rağmen neden gemiciklerin biri gidip diğeri geliyor? Balkanlar üzerinden İsrail’e verdiğiniz lojistik desteğin devam ettiğini herkes biliyor. En çok da İsrail’deki dostunuz, dostlarınız biliyor.
Ne demişlerdi, “biz ticareti durdursak bizim aleyhimize olur. Onun için biz İsrail’le ticaret yapmaya devam edeceğiz.” Bunun anlamı ortada değil mi! Açıkça söylüyorlar. “Filistin halkı bizim ticaretimiz kadar önemli değil.”
İşte bu insanlar, bu sahtekarlığın örgütleyicileri, şehadet parmaklarını kaldırıp tekbir getiriyorlar.
Ayasofya’da damat Selçuk da var. Selçuk Bayraktar, damat olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki tüm imkanları kendi lehine kullanıyor. Devletimizin ve iktidarımızın damadı olarak besleniyor. Bu isim gündeme geldiğinde genellikle İHA’lar, SİHA’lar ve savaş danışmanlığı gibi konular öne çıkıyor; yani iktidarın milleti manipüle etmek için pazarladığı konularla anılıyor. Eğer bu kişi gerçekten Filistin davasını destekliyorsa, Ukrayna’ya İHA, SİHA gönderebiliyorsa, o zaman bu desteğin gerçek olup olmadığını anlamak için HAMAS’a da bir iki tane göndersin! Böylece şehadetlerinin gerçekten şehadet olup olmadığını görebiliriz.
Buradaki duruş tamamen bir pazarlama mantığı, bir tüccar yaklaşımı. Ortadoğu’da koyun tüccarlarının halk pazarında yaptığı pazarlık gibi bir pazarlık anlayışı. Bu kişiler, vicdan ve ahlak sömürüsü yapıyor, başkalarının duruşlarını yargılıyorlar. Hak ve hakkaniyet konusunda söz söyleme hakkını kendilerinde görüyorlar. Akıl verme, yönetme ve hukuksuzluk yapma hakkını da kendilerine tanıyorlar. Türkiye’de Filistin’le ilgili söylenen sözler ne kadar yüksek perdeden ve çıta yükseltilmişse, buna İsrail’den de bu tempoyu yükseltecek fon müziği ekleniyorsa, bilin ki İsrail ve Filistin’de büyük bir yıkım ve katliam yaşanıyor.
Vicdan meselesine gelince, Türkiye’de oturup mazlum Filistin halkından bahsedenler, Filistin’de haklı olarak Gazze’nin bombalandığını, sivillerin hayatını kaybettiğini ve insanların göçe zorlandığını, sınırlarda dram yaşandığını söylüyor. İnsanlığa çağrıda bulunuyorlar.
Untanmuyorlar, yüzleri kızarmıyor. Sahtekarlıklarını kimse görmüyor sanıyorlar.
Suriye sınırları içinde Rojava diye bir Kürt bölgesi var. Orada Kürtler Recep’in askerleri, uçakları, tankları ve topları ile her şeyleriyle yakılıp yıkılıyor. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden insanlar katlediliyor. 200 binden fazla insan sadece Afrin bölgesinden sürgün edilmiş durumda. İnsanlar o kıyamet ortasında yaşam mücadelesi veriyorlar. Recep’in devleti Türkiye Cumhuriyeti yapıyor bunu.
Netanyahu’dan ne farkı var Recep’in?
Netanyahu için Filistinliler düşman, Recep için Kürtler düşman. Netanyahu’nun yönetiminde, Mossad’ın paralarıyla satın alınan Filistinliler, diğer Filistinlilere karşı kullanılıyor. Türkiye’de Recep’in satın aldığı Kürtler de Kürtlere karşı kullanılıyor. Netanyahu Filistin topraklarını bombalarken, Recep Kürtlerin yaşadığı bölgeleri bombalıyor. Netanyahu, Filistinlileri göçe zorluyor ve topraklarını boşaltarak göçmen yerleştiriyor. Recep de Suriye topraklarındaki Kürt yerleşimlerini boşaltıyor ve kendisine yakın grupları yerleştiriyor, nüfus değiştiriyor. Hem Netanyahu hem Recep çocukların başına bombalar yağdırıyor ve Ortadoğu’da öldürmede, vicdansızlıkta birbirleriyle yarışıyorlar.
Recep’i destekleyenler ve Netanyahu’yu destekleyenler, aynı zihniyetteki bir vicdansızlar ordusunu oluşturuyor. İkisini de destekleyen gruplar, karşılarında Filistinlileri veya Kürtleri gördüklerinde dengesini kaybediyor. Netanyahu, Gazze saldırılarıyla iktidarını ayakta tutuyor ve davaların üstünü örtüyor. Recep de benzer şekilde sıfırlama, hırsızlık, rüşvet ile anılıyor.
Gerçekten de bunlar Allah’ı kandırdıklarını mı düşünüyorlar? Bu insanlar, iman ve inanç sahibi olsalarde, büyük bir sahtekarlık ve dolandırıcılık içerisindeler olmalarının utancını yaşamaları gerekirdi. Ancak, para ve dünya malı tanrıları olduğu için vicdanları, ahlakları, utanacakları ve ağlayacakları bir duvarları yok.
Ve onlar, omurgasız, suratsız olarak aramızda dolaşıyorlar.